Haziran 29, 2009

kayışdağı postası #2

uzun bir aradan sonra tekrar birlikteyiz sevgili okurlar. kayışdağı'nda haberler iyi. kavurucu yaz sıcaklarına rağmen, güzide semtimiz kayışdağı'nın püfür püfür esintisi bizleri yalnız komadı. izmit'in neminden kurtulmak güzeldi. sevgiler kayışdağı.

memleketteki evden, öğrenci evine gelip de, "insanın evi gibisi yok" diyeceğimi daha önceleri evim olmadan biliyordum. kayışdağı'nda da olsa oluyor böyle şeyler.

---

kayışdağı life (ulan bu kadar taklit olmaz ama neyse)

kayışdağı'nda son günlerde tikilerde görülen azalmayı okulun bitmesine bağlıyorum. zira semtin rengi gitti. sadece kötü giyinen semt halkının kötü renklerdeki kıyafetleri kaldı. gözlerim tikileri arıyor, neredesiniz siz?

aşk-ı memnu dizisinin sona ermesiyle, yaz tatilini de burada geçiren genç yeditepelilerde ekibimiz bir ne yapacağını bilememe sezdi. şimdi ne alaka diyeceksiniz, demeyin. sabahları saat 10 civarında tekrarları yayınlanan diziye dört elle sarılan izleyiciler, sabah saatlerinde kayışdağı'nı daha nezih, yaşanabilir ve ferah kılıyorlar.

1 temmuz çarşamba günü vizyona girecek olan ice age 3'yi kaçırmamanızı tavsiye ediyorum sevgili okurlar. kayışdağı'nda sinema olmadığı için mümkün olan en yakın yerleşim ve medeniyet alanına inerek (ki inmek fiiline hastayım) sinemaya gideceğim. şimdilik hoşça kalın.

Haziran 20, 2009

bu böyle

-bi kere lafı "böyle" diye bitirmek benim repliğim. bkz.blogum ve maillerim.

-2000li yılların en iyi pop şarkısı buysa, ben müzikten zerre kadar anlamıyorum.

-olmamış sertap, bu böyle olmamış.

-ne aşık olasınız varmış, ne çok aşktan yaralanmışsınız arkadaş, iki gram melankoli gördünüz dibiniz düştü.

-başkası yapsa beğenebilirdim, vasat bir pop şarkısı derdim. ama sertap yapınca, ve birileri yere göğe koyamayınca sinir oluyorum. sertap buysa ben sertabı da bilmiyorum lan!

-büyü de gel çocuk büyü de gel, hadi o yolları yürü de gel.

Haziran 17, 2009

yerli malı yurdun malı

lan ben yerli malı haftasında elma olmuş adamım, müsamerem oldu mu hatırlamıyorum ama, olduysa bile şu yaprak dökümündeki ayşe kadar seyirci gelmemiştir eminim. sülalesi orda şerefsizim.

elmaydım lan! kafamda kartondan elma.

cash machine

günlerce dinlediğim, kustuğum, içime soktuğum şarkıların yanı sıra; her zaman, ama her zaman, bana ve duygulara dair değil de, hayata, geyiğe, komik duran varlığa dair olan bir şarkı yer alır mp3 çaların repeat 1 song kısmında. şimdi hard fi grubunun güzel insanlarına sesleniyorum. selam olsun size sevgili insanlar! ömrünüz boyunca başka şarkı yapmak zorunda kalmayacak olmanız ne kadar mutluluk verici olsa gerek! belki milyonların değil ama, milyonlara bedel birkaç yüz kişinin gönlünde bu şarkınızla ömrü billah yer edeceğinizi biliyorum. siz de bilin istedim, herkes bilsin istedim.

ders çalışmaya başlamamak için kıçımı yırttığım son saniyelerde yazdığım bir yazıyı okudunuz. şimdi makus talihim bana dilbilim diyor, sosyolinguistik diyor, transleyşın diyor, final diyor, göt diyor, şemsiye diyor. vay bana vaylar bana.

Haziran 13, 2009

daktilo efekti

yer: istanbul/ nato yolu
saat: gece 02.35
kişiler: beyza ve clementine
mekan: salon

olay: ensemble c'est tou izlenmektedir.

Cle: (Guilleme'e bakarak) yok abi ben fransaya gideyim. (o sırada ekranda domuz belirir). yani domuz için değil.

Beyza: yok yani ben de gelirim de...

(beyza ve cle gülmekten bir süre kendilerine gelemezler. hala sebebi anlaşılamamıştır.)

Haziran 09, 2009

afo

aforizmalar:

..... says:
hyatımdakı bır cok seyı o kadr karısık bır duruma soktum kı son yıllarda (18 yaşında. ilkokulda kedi kesti herhalde. ne son yılları lan?)

anne: istedikleri hep hayal dünyası şeyleri.
baba: evet artık ayakları yere basmalı değil mi? hımm.
anne: tabi canım bassın ayakları yere, 11 yaşında artık!!! (kitap fuarı, etraftan duyulan yaran diyaloglar - lan düdükler 30uma geldim aklım 1 karış havada. o yanınızdaki minyatür insan 11 yaşında. bırakın lan aklı havalarda olsun.)

itiraf: eskiden sadece kafamda "giden günlerim oldu" çalardı. şimdi iç sesim oğuzhan olarak konuşuyor. allah belanı versin nevra. çok güzel hareketler bunlar izlemekten karnım ağrıyor. nevra gelmeyeyim oraya.

Haziran 08, 2009

atilla taş geri döndü!

akşama gelicem sana gelicem
uslu durursan çikolata vericem.

Haziran 07, 2009

işte bu

berk (19:23):
 herkes mal ya
 birini tut kolundan çevir
 bak suratına
 mal ya mal





şimdi var ya

-şimdi var ya, aslında ben acıyı çok severim. hayatın ikinci anlamıdır o derece. birincisi fındık. hatta iddia bile ederim dünya fındık yüzünden var oldu. ama kaşınıyorum iki gündür acı yediğimde. karaciğerim çöküyor olabilir (house md izlemenin bünyeye zararları.

-asıl şey var ya; ben çimende oturmayı çok severim. böyle dötüm toprak görsün, tepemde bulut olsun sonracığıma güneş de bulutların arkasından çıksın sonra saklansın falan. rüzgar da olsun abi. ama karınca olmasın. meyve sineği de olmasın.

-asıl şunu pek anlamıyorum, şimdi bu sinekler neden var? geçen günlerde (giden günlerim oldu oğuzhan) bilgisayar masamda 10lu raid tableti buldum. o güne kadar sinek minek yoktu. o gece uyutmadı iki tanesi, kalktım tableti taktım. gittiler. ki benim için mp3 playerımdan sonra en mühim elektrikli cihaz sinek savardır. kaybedeni silerim dünyadan. o derece. ben şimdi şüpheleniyorum, Raid firması evlere girip, masalara tablet bırakıp ortama da sinek mi salıyor? olmaz di mi? olmaz. annemdir, annem. yani annem sinek salmıyordur ortama.

-geçenlerde göbeğinin çıktığından şikayetçi bir arkadaşım, yazlık mont diye bişi var mı lan dedi. hımm. şimdi düşünün acep bunu neden bana sordu. o günlerde östrojenim fazla olsa direk "sen bana şişko mu diyosun?" derdim. ama demedim. yazlık mont dediğimiz hede şudur, LCW'den yada Colinsten alınma bildiğin kısa kollu karelimsi gömlek. hacı bunun içine tişörtü giyersin, üzerine de gömleği çekersin. böyle kuul bir havan olur. gömlekle de tişört uyum sağlamalı, karizma tavan yapar.

zira bu bildiğin mühendis öğrenci kıyafetidir. bilimle kareli gömlek-tişört-kot pantalon üçlüsünün ne ilişkisi var bana sorma. çim biçmeden daha çok anlıyorum. ama bildiğim şey şu, bu kostümü giyip sırta da çanta taktın mı girdiğin ortama bir bilim adamı karizmasıyla girersin, sonrası sana kalmış. ayrıca göbeklilik insanın kendine yakışanı değil karizma göstereni giymesidir.

mesela yann tiersen'i ele alalım. bu amca albüm çıkaracağına yakın inzivaya çekildiği fransanın irlandaya yakın köyünde, semirir. zira habire krep yer şarap içer. yani biliyorum yani. sonra konserler başlayınca artık o içtiği sigaradan mı, sahnede bile içtiği sodadan mı (!) zayıflar. bir nevi kıç uykusuna yatan hayvanın yağ depolaması hadisesi. ancak bu sefer sanırım içtiği sigaranın içindeki maddeyi azalttı yada eskiden hakkaten soda içiyordu artık vurdu kendini şaraba, göbeği salmış. gerizekalının biri de amcaya, kareli gömlek giydirmiş. ama içine tişört giydirmemiş. bildiğin kareli kız gömleği. sonraki konserlerde birileri uyardı herhalde, açmış gömleği içine tişörtü giymiş. aferin yann, adam olacaksın. ama o puantiyeli gömleğin sana yakıştığını söyleyen hatunu vur bence. yaşamasına gerek yok.

-sol tarafımın ateş+kaşıntısı ile birlikte gözlerimde de şişlik başladı. ya bir şeye çok yeni ve çok pis alerji geliştirdim. ya da hem karaciğerim hem böbreğim çöküyor. üre yükselince de insanlar saçmalamaya başlar. evet evet, çoklu sistem çökmesinden 1 saat sonra ölecem. hakkınızı helal edin.

Haziran 01, 2009

so what?

biz ne zaman büyüdük de büyükleri idare eder hale geldik?
ne zaman büyüdüm de uçurtma bile uçurmadığım kafama dank etti?
ne zaman büyüdüm de bisiklete binmek ayıp olur mu diye düşünmeye başladım?

ne zaman 12 sene geçti mezun olalı da, okul arkadaşlarımla buluşup, eskisi gibi gönlümüzce bir gün geçirmek için bazılarımızın çocuklarını annesine bırakması gerekti?

ne zaman layn?

ne zaman???