Aralık 27, 2009

*

o değil de, salı günü saat 4.30 itibarıyla -daha erken bile olabilir, sınavımın gidişatına bağlı- 1 şubat tarihine kadar tatile çıkıyor olmama ne diyorsunuz? ahahah.

krismıs

salı akşamı izmit. çarşamba perşembe cuma. 3 tam gün izmitteyim ve marmara üniversitesi-kadıköy-kayışdağı üçgeninden uzaktayım. arkadaş bi tatilde de terk-i diyar eyleyince aklımızda ödevmiş, rapormuş, çeviriymiş falan olmasın dimi? olmasın yani. ben mecbur muyum dinlenmek için herkesten izin alıp bugün bana dokunmayın nolur demeye, yalvarmaya falan?

insanlıktan nasibini almamışlarla uğraştığımı hep anlattıkça, bizde de aynısı var diyerek insanlar kendi başlarındakileri anlatıyor. hayır sizinkileri küçümsemiyorum asla, her yerde olduklarına eminim. ama bizimkilerin başka olduğunu, cidden başka olduğunu ses kayıt cihazı alınca hepinize göstericem.

neyse, mutlu seneler şimdiden herkeşe. 2010'da kurban bayramı 9 gün tatil haberiniz olsun sevinin, bu da benim yeni yıl hediyem size bu güzide haber yani :D

Aralık 24, 2009

fast food

beyza: yemiyorum tamam yemiyorum bundan sonra aha yemin ettim!
beyza: bundan sonra benim önümde eve yemek söyleyen de en adi şerefsizdir.

spayka: ben adi ve şerefsiz olduğumu çok yıllar önce kabullendim.

Aralık 23, 2009

mütiş

zamanında bilgisayardaki musiki klasöründe öztürk'ün yalnızım dostlarım parçası bu isimle kayıtlıydı. bildiğin mütiş yazıyo böyle. m'ye basıp aratırdık. şimdi normal. dinliyoruz şu an.

yarın formasyon sınavı var iki tane. benimse o eski halimden eser yok şimdi.

Aralık 22, 2009

ohh...

şimdi herkes tabiiki hayatının anlamını çözdüğüne falan inanıyordur. 20 yıllık hayatımda böyle şey görmedim falan diyordur. ama zannetmiyorum ki aramızda kimsenin (okuyan birileri varsa onlar için diyorum yoksa kuzenlerim zaten benden 5-10 yaş küçük) 30 yaşını doldurmasına 39 gün kaldığını zannetmiyorum.

ve bu durum karşısında elime sazı alıp, geleceğinizi aydınlatmaya başlıyorum. bildiğiniz her şeyi unutacağınızı unutmayın bir kere. 28 denen yaşa geldikten sonra dünyanız bir allak bullak oluyor. arada bir dönem "üstesinden gelemediklerim için dayanma gücü ver yarab" modunda gezerek, 30 oluyorum lan azıcık keyfime bakayım diyorsun. ama heyhat içinde yıllardır soğurduğu enerjiyle kocaman olmuş bir karadelik var, az sonra içinde biriktirdiklerini dışarı saçacak.

birden (gezegenlerin de etkisiyle) geçmişi daha derin sorgulamaya, 30 yaşa varmanın mahalle baskısı ile olayları daha objektif değerlendirmeye çalışmaya, hakkaten üstesinden gelemediklerini sallamamaya (sabır falan yok o noktada, umrunda olmuyor cidden) ve tıpkı bebekliğinde olduğu gibi boğulacağını düşünmeden suya dalmaya başlıyorsun. çünkü satürn 29 senede bir diğer burca geçiyor. ve satürn burç değiştirdiğinde sen de artık yıllardır içinde biriktirdiğin yükselen burcunun özelliklerini, aman da millet ne der demeden, yani içindeki enerjiyi karadeliğe çevirmeden dışarı yansıtmaya başlıyorsun.

her allahın günü, geçmiş ve bugün arasında mantıklı bağlar kurup olayları çözümlemeye, hatta bunun ötesinde gelecekle ilgili öngörülerde bulunmaya başlıyorsun. çünkü ergenlik-gençlik derken artık ortalara doğru geldiğinin farkındasın. bugün denediğin herşeyi aslında geçmişte mekan kişiler farklı olarak mutlaka denemişliğin var.

ama kimse bunun kolay bir şey olduğunu söylemedi. tabiiki benim bunları söylemem de bir şey değiştirmeyecek kimsenin hayatında. ama ben, benden öncekilerin esirgediği bir bilgiyi vericem, 28-30 arasındaki sallantılı dönem çok normal, sakin olun, geçiyor. hatta o çalkantılar başka çalkantılar gibi yaralı izler bırakmıyor. daha onarıcı, tamamlayıcı, bütünleyici özellikleri var.

şimdi ben gezegenlerin de etkisiyle (sanırım venüs terazide ve bu yüzden cümlealem geçmişi sorguluyor çaktırmadan, hani bugünlerde sıklıkla şu da olmuştu bu da bunu yapmıştı diye hatırlama anlarınız arttıysa üzülmeyin o da geçecek, çok şükür gezegenler hareket ediyor.) sorgulama motorlarımı tam gaz çalıştırırken, evdi, işte, aşktı meşkti derken sonunda NAPACAM LAN BEN BUNDAN SONRA" noktasına geldim.

geldiğim gün de, mal mal önümdeki kitaplara isteksizce bakarken, çünkü yılmıştım artık onların bana verdiklerini içimde sindirmeye çalışıp, çok az insanlar paylaşabilmekten, ve hatta son zamanda aklımdaki herşeyi yalnız kendimle paylaşmaktan, bir sitede bir şey okudum. irkilticiydi çünkü kendimi ifşa edilmiş ve çözülmüş hissettim. kadın bunca zamandır, kafamda döndürüp dışarı vuramadığım şeyleri açık açık yazmıştı. kova burcu böyledir, yükselen ikizler böyledir diye.
anam!

"

Kova'nın kaynağı dehası ve inatçılığıdır. Deha yeniyi öğretilmeyen yollarla düşünebilme yeteneğidir. Ve Kova bu yetenekle donatılmıştır. Farklı düşünür. Ana akım dışındaki düşünce alanları onu mıknatıs gibi çeker. En ölümcül düşmanı kabile içgüdüsüdür. Kova pederşahi hiyerarşilere karşı içgüdüsel bir güvensizlikle doğar.

Tek stratejisi taviz vermeden kişisel özgürlüğünü ve bireyliğini korumaktır. Kova kimse onunla aynı fikirde olmasa bile, seçimlerinin doğru olduğundan emindir. Kendisine doğru uzanmış suçlayıcı parmaklara inatçılığı ile karşı durur.

Aynı inatçılığı onun gölgesidir. Kendi hayatını biçimlendirmek konusunda direneceğine, geleneksel rolü izler. Ve mevcut özgürlük duygularını daha güvenli görünen arenalarda sergiler. Dahi yok olur. Diğer gölgesi olan sembolik isyan başlar. Bireyliğini ve olağandışı deneyimler yaşama hakkını savunacağına, bu enerjiyi anlamsız tuhaf davranışları savunarak harcar. Bireyliği gelişmeyince bu eksantrikliklerin arkasına gittikçe daha çok saklanır. Suni öz güvenine karşın, mesafeli, hatta belki soğuk gözlerin altında boşluk ve kayıp bir insan bulunur.

Öğrenmesi gereken; gerçek gereksinmelerini ve dünyadaki gerçek amacını belirlemek, kabul edilme arzusu ve sosyalleşme uğruna bireyliğinden taviz vermeden kendini ifade etmektir."



koyu yazılı yer, aha da benim şu anda içinde bulunduğum durum. yıllarımı diğerlerinden farklı olmadığımı onlara göstererek harcadım. zekiyim ulan! sizin gibi düşünmüyorum. ukala değilim şerefsizler. bilmeden konuşmuyorum!bir tane romanın olduğu bir evde, kimse dürtmediği hatta ne okuyorsun dediği halde bulduğu herşeyi nutella kavanozuna saldırır gibi okuyan birini, şimdi yığınla kitabı olduğu halde okumayan biri haline getirdiniz. içimde sürekli duran "aman ne işe yarayacak" yazısına bakar hale getirdiniz. yapabildiğim şeylere bile yapabiliyorum diyememeye başladım. sırf sizin saçma sözlerinizle uğraşmamak için. ama bugün bu sondu. bugün isyan ettim. 10 yıldır bir şeyler yapmalıyım diyerek sürekli duvarlara çarptığım halimden sıyrıldım. topla, tüfekle, ağır sanayi hamlesiyle gelseniz de bişi değişmez. artık ne olduğumu biliyorum ve bunu bana bir daha unutturamayacaksınız.

Aralık 19, 2009

yveyn,

bu blogu umursamamak neyin nesi cicim? ne koment ne post adına hiçbir faaliyetini göremiyoruz? biliyorum derslerin çok yoğun, biliyorum her şeyin çok yoğun, göbek adını yoğun diye değiştiricez hocayla konuştum ezan okuyacak hatta kulağına; ama olmaz böyle.

lütfen, azıcık özveri.

Aralık 17, 2009

ışınlanma - transportation



kına gecesine bu şarkılık geri dönebilir miyiz lütfen?
oooh!

tdk

şimdi bana şu son 2 postu okuyup da söyleyin kim şerefsiz ha kim?

müzik, yani ruhumun naçizane gıdası - başka bi şey yemem - konusunda bana yaptıklarına bakın. ben bu insanla aynı evi paylaşıyorum 2 yıldır. ondan önceki 17 yılda da aynı evde yaşamıştık aslında. bu kadar şerefsiz olduğunu kestirememiştim.

neyse nihai bir sonuca varmak ve kelimeyi fütursuzca ve cahilce kullanılmasını da bi nebze olsun engellemek için güvenilir bir kaynaktan sizi bilgilendireceğim.


şerefsiz
:

sf. Şereften yoksun olan, onursuz.


bi de haysiyetsiz var o da güzel. osmanlı osmanlı böyle.

...

beyza kişisi bilgisayar başından itinayla kaldırılmıştır. zira spica her zamanki gibi rapor yazacaktır. beyza'dan kitabını getirmesini ister. üstünde bi defter, hesap makinesi vs olan kitabı o karmaşadan çıkarmaya üşenen beyza, olduğu gibi her şeyi getirir. sonra...

spica: fak yu!

beyza: seni fak!

beyza yarılır tabi ki.

spica bilgisayara döner, beyza'nın bilgisayar başından kalkmadan önceki son hamlesi olarak açtığı şarkıyı kapatır, müzik klasörünü açar ve sorar:

-burda benim sevdiğim, senin sevmediğin ne var?



müslüman

byz: 21 aralık'ta oruç tutucam!
spyk: 21 aralık mı? o şerefsizliği yapıcak mısın?
byz: evet evet, ahaha allah belamı versin ki tutucam o gün kesin.
spyk: allah belanı vericek zaten sonra.


bence ibadette şerefsizlik falan olmaz. diye düşünüyorum.

edit: tam da o gün annem geliyor, iftarda ziyafet var ohh. asdjhakjdahaha

Aralık 04, 2009

dar alanda kısa paslaşmalar.

saat 03:08.
elimde bir kocaman çanta fotoğraf var.
ve bu fotoğrafları da kullanarak hazırlamak istediğim video klibin kullanılacağı yer, bu blogun adının geldiği kişisel teorimin aldığı ilk darbe.

deminden beri teoriyi hatırlayıp yazmaya çalışıyorum. evrimin beni elediğiyle ilgiliydi. çünkü çocuk sahibi olmak istemiyordum. oysa her canlı yaşamaya ve neslini devam ettirmeye programlıdır. ben bunu valla billa istemediğim için, buna giden yoldaki diğer basamaklarla da ilgim uzaktan bakmaktan öteye geçemedi. ve neslini devam ettirmek isteyen canlının savaşçı, hedef odaklı, vs. olması gerekir.

abi o kadar uykum geldi ki, arada uyumuşum. sonra yazarım.

ama ben teorimi hatırlamalıyım önce.
neyse
sizin bilmeniz gereken şey şu, bu teorinin en sağlam taşı, haftaya cuma günü 46 yaşını doldurmasından 3 ay 5 gün sonra evleniyor. muhtemelen genlerini bir sonraki nesle aktaramayacak. hımmm. bu cümle teorimde geçiyordu. ama nasıldı ya?

neyse, evrim hala sıçıyor olabilir. ama bu evlilik bile başlı başına bir devrim.
şu anda ne dediğimi pek bilmiyorum.
kafam karışık ve bu çok açık.
ayrıca anlaşılmak istediğimden de emin değilim.
sadece ben gerçekten genlerimi bir sonrai nesle aktarmak istemiyorum.
ve bu isteksizliğin sebebi de genlerim. yani evrim, zaten baştan beni elemişti.
o yüzden de böyleyim. yumurta tavuktan tavuk yumurtadan gibi işte.

ayrıca mor ve ötesi çalıyor.
ben köprünün üzerinde bunları söylemek istiyorum.

bak bu son perde oyn yok. bundan sonra. ışık yok hiç bir şey yok.
bir derdim var. tutamam içimde.

Aralık 03, 2009

sitem

sevgili kardeşim, kardeşimiz spayka şikayetçi a dostlar. "kimse blög yazmıyör!" şeklinde içlendi az önce, meğer çok dokunmuş buna uzun süredir hareketsiz olan blog piyasası.

bir şeyler yazın allah aşkına!

Kasım 20, 2009

mevzu: cle'lerde aile efradı toplanmış hala ve müstakbel eniştenin evlenme gününe karar verecektir. konuya bir türlü girilemez. bütün hayvanlardan bahsedilir; köpek, kuş, inek, koyun, cle misilleme olarak science kanalındaki deney fareleri belgeselini açar. o derece. hayvanlar alemi bitince ağaçlar alemine geçer konu. cle dellenir. kuzenleriyle konuşmaya başlar. ve büyük an gelir. cle'nin babası konuyu arabalara getirir. bu işin bittiği andır.


clémentine:
he peki
baban diyor ki
büşra özlememiş mi beni
halam da dedi ki
beyza:
ahahaha
du sorayım
ne diyecek
clémentine:
özlemiştir de söylemesi zor gelmiştir
beyza:
evet
şu an uyukluyor her zamanki gibi
üstüne büyük pelerini sarınmış
gözlerini kaşıyarak gülümsedi sadece
clémentine:
kaloriferler yanmıyor mu dedi baban
beyza:
yanıyor
büşra hanım
petek yanında beşyüz kat giyinik yatarken bile"hastayım..." şeklinde olduğu için
hastadeğil şimdi de
yahu büşra işte

clémentine:
11i akşamı kına gecesi
12si yemek olabilir
yada 12si gece kına
13ü yemek
ama şevvalin 14ünde sanırım önemli bir sınavı varmış

beyza:
şevvalin sınavı varsa
bize laf düşmez kızım

clémentine:
büşrayı evlatlık almaya karar verdim
babasına da söyledim

beyza:
neden

clémentine:
bilmiyorum
bir hamster gibi seviyorum onu

beyza:
yemek nerde kına nerde bi de onları söyle
saat kaç gibi falan
aksdhjaldhlasjda
ahaha o da yarıldı

clémentine:
geleneksel berrenin ben kelleşiyorum deme günleri başladı
aldırmayın

beyza:
peki
asdjhakjdhka

clémentine:
kemiksiz göğüs istedi demin adam
kasaptan
ben vereydim?

beyza:
kim

clémentine:
insan eti daha yağlı daha lezizdir
yemekteyiz izliyorum

beyza:
ahahahah
surata bak

Kasım 19, 2009

son dakika!!! breaking news!!!

gelecek vaat eden senaristlerimizden spayka konuya olan yorumunu şöyle dile getirdi:

-ciddiyiz he. insanlar bundan mahrum gerçekten.
insanların konulu porno(*) izlemesi ve bundan haberlerinin olmaması...

(*) bu ifade kullanılırken, aşk-ı memnu 19 kasım tarihli bölüm üzerine ekşide dönen muhabbetlerden esinlenilmiştir.

yeter!

---bu postu okurken fonda aşk-ı memnu dizi müziğini dinlemeniz önemle rica olunur.---

canıma tak etti artık! yeter!

burada, kayışdağı'nda, istanbul'un gerçek anlamda yeditepesinden en ücrasının üzerinde kendi küçük öğrenci evimizde resmen harcanıyoruz! yitip gitmeye artık göz yumamayız.

evet delirdim. çok sinirlendim, üstümü başımı parçaladım adeta. aşk-ı memnu'nun az önce sona eren bölümünden dolayı oldu tüm bunlar. sözüm yönetmene! kovun olum o senaristleri, bizi alın. arkadaş, evde diziyi izlerken ekrandaki lafını söylemeden biz öyle laflar ediyoruz ki, burda göbeğim çatladı gülmekten. ve bildiğin türk halkı bundan mahrum kalıyor. yazık değil mi onlara, yazık değil mi şu harcanan yeteneklere? YAZIK!

bunu bi düşünsünler. buraya yazmıyorum senaryoya ekleyebileceklerimizi. zamanında ekşiye saldıray abi fikrimi yazmıştım heh işte ordan tahmin edin daha neler olur. ben lafımı söyledim benden çıktı artık olay.

--- dinlediğinizi düşünmek istediğim aşk-ı memnu dizi müziği bugüne kadar dinlediğim en iyi jenerik müziğidir. paylaşmak istedim. bu konuda ciddiyim. yukarıdakilerde de ciddiydim, sorun yok.---

Kasım 17, 2009

h1n1

nekahat kelimesini orta 2de okuduğum çalıkuşundan öğrenmiştim. ne olduğunu anlamam uzun zaman almıştı. elyatropu da ondan öğrenmiştim ama hala ne olduğunu tam bilmiyorum. alkollü bir şey evet.

geçenlerde yakın bir arkadaşım yazım tarzımı yılmaz özdile benzetti. eski uzun cümle günlerime geri dönmem gerekecek. zira o adamla uzaktan yakından ilgim olsun istemiyorum. kendisi benim gözümde köşe minderinin yazı yazabilen halidir. başka da bir şey değildir. yok cümleler hala çok kısa. neyse, hatırlayacam bir şekilde eski halimi.

şimdi benim üzerimden bilindiği üzere domuz gribi geçti. ne gripmiş arkadaş. öldürmüyor görüldüğü üzere, zira henüz öte taraftan internete girilebilen bir teknoloji gelişmedi. ama fena mı olurdu ha? mesela ölüler sadece internette varolmaya devam edebilse. şu fani vücudumuz toprak olduğu halde dimağlarımız yaşamaya devam edebilse. süpersonik birşey olurdu bence. ama bunu teklif edebileceğim herhangi bir makam yok. mesela ms office'de şu da olsa diyorum, bir bakıyorum adamlar zaten düşünmüş bir sonraki sürüme koymuşlar. yada firefoxun şu tabları şöyle olsa diyorum, tek akıllı ben değilim tabii bir bakıyorum bir sonraki güncellemede aynen gerçekleşmiş. ama şimdi bu ölme ama internette varolma durumu sadece "iwakura lain" adındaki çizgi filmceğizde oldu. başka da bir yerde olmadı. zaten o çizgi filmden de bir bok anladıysam arap olayım.

neyse, şimdi 10 gündür benim beyin yüksek ateş ve antiviral ilaçların etkisiyle bir kendini kaybetme bir "oralı değilim" durumu içerisindeydi. günde 15 saat uyumaktan içersini adam gibi düzenlemiştir sanıyorum. ömründe de bir daha böyle uyku göremez. zira domuz gribi bir kere ezip geçti mi bir daha ezip geçemiyormuş.

velhasılı,acayip sıkıldım. ama bu sıkılma durumu bu sabah 11den sonra oldu. çünkü ancak bu sabah 11den beri beynimin kafamın üzerinde olduğunu, kolumun bacağımın olduğunu, ne bileyim aslında ayaklarımın benim olduğunu biliyorum ve hissediyorum. dün falan emanet gibilerdi.

ani bir kararla farmville'i kapatabilirim. zira 28. leveldayım. 35. leveldaki greenhouse için kıçımı yırtıyorum ama 35e gelmek eziyet bilader. ek biç nereye kadar. o zaman da facebooka girmem zaten. neyse düşüneceğim.

Kasım 15, 2009

congratulations!

gençler hayırlı uğurlu olsun yüzüncü postumuzu yazmışız!

asdhajkdhakjsd bu blogu açtığım güne şükürler olsun. ahyavyum.com'un da sanal alemde yerini alacağı güzel günler göreceğiz çocuklar. içiniz rahat olsun, sakin.

rakamla 100

yazıyla yüz.

alıntı

"birtakım insanları karşıma alıp konuşmak istiyorum."

kendim.


asghjdasjgdsa sabah sabah iyi güldüm lan gözümden yaş geldi. kendim söyleyip kendim gülüyorum. mübarek bi insanımdır.

Kasım 14, 2009

uu

Kasım 11, 2009

canım sıkıldı

yaprak dökümü dizisinde leyla, necla'nın ablasıymış. bunun üzerine;

beyza: yaşıt gibiler değil mi?
büşra: evet
beyza: büyüyünce biz de böyle olucaz.
büşra: eheh, şimdi değiliz sanki.
beyza: hayır.
beyza: daha küçüğüz.
beyza: ufacığız.
büşra: ufal da cebime gir beyza.

Kasım 09, 2009

demeç

beyza: bir gün nikah masasında vazgeçer ya da biraz düşünürsem, bil ki nejat'ı düşünüyorum.

(nejat işler'den bahsediyor. sesine de aşıkmış.)

Kasım 06, 2009

.

Kasım 03, 2009

.

Ekim 29, 2009

kutlarız!

Ekim 27, 2009

fw: önemli !!!!

böyle bi şey yok. meydan bomboş kaldı. nerdesiniz kızım? kime diyorum? en son 7 ekimde eklediğim posttan sonra ismini vermek istemediğim bazı hayırsızlar (bkz: spayka, yveyn, kle) çok sevgili biricik yarimiz olan blogumuzla muhattap olmamışlar. neyse, we're back in izmit gençler. o sebeple azıcık eğlenip burayı şenlendirebilme umudum var. bakalım kısmet. kle hanım sizinle de görüşelim, yağmur yağmadan bi terasa çıkalım. yağmur yağarsa da çıkalım, önce ıslanır sonra aşağıdakilere üzüm falan atarız çeşitli aktiviteler olabilir. çok sıkıldığım bu ilk izmit gününde ne ders çalışasım, ne kitap okuyasım, ne yemek yiyesim var. aslında hepsini yapmak istiyorum ama sırtım ağrıdığı için halim yok. sırtı ağrıdığı için yemek yiyemeyen yazarınız beyza bildirdi. saygılar, sevgiler.

mottomuza sahip çıkın, azıcık akıllı olun. ismail kocaman bir çılgın olabilir, biz de azıcık çılgın olmalıyı. biz onun devam eden nesliyiz. unutmayalım lütfen.

yazıyı bitirmemeye karar verdim şu an. sıkılıyorum zaten hazır yapacak bi şey bulmuşken bırakmayayım.

dün akşam bi çay içmişim ki sormayın. annemin en çok nesini özlediğimi anladım. çayını. başka da bi şey yok zaten. özlüyorum özlüyorum sonra gelip sarılıp öpüp hoş geldiniz beş gittiniz faslını ve ilk akşam oturmasıyla çay içmesini atlattıktan sonra özleme bitiyor. sonra daha çok özlediğim yumuk yastığıma ve yatağıma kavuşuyorum cümle alemi unutuyorum.
mesela şimdi yine annem çay yapacak, akşam çayı saati olmadı daha ama hava karardı resmen daha şu saatten. havalar da bozacak zamanı buldu. ben istanbul'dayken kıçımı yırttım ya hava soğusun diye, ben istanbul'dan çıkınca soğudu. izmit'te de kapalı hava hiç çekilmiyor. saat daha iki buçuk havaya bak! sanki akşam altı oldu. bi de şimdi akşamlar da erken olacak. bu coğrafya yoksunu memleketin saatiyle mevsimiyle uğraşan devlet yetkililerine de üzülüyorum. bi boktan haberleri yok bi ileri bi geri laçka ettiler ortalığı. güya bi daha saatlere dokunmayacaktık. neyse.. şu an kış saati 30 derece boylamı olan izmit'e göre ayarlı, yani tam 12'de güneş tepede oluyor falan siz düşünün. doğru saati kullanan benim şu an. engin coğrafya bilgimden de bahsettiğime göre çekilebilirim sanırım zira bunun devamını da yazarsam komentler sırf küfürle dolacak. yveyn gelip şerefsiz diyecek. kle gelip ne içtin lan diyecek. kendisi de talep edecek, tüketti rezervlerimi. spayka gelecek hepiniz salaksınız hele bi durun mitoz bölüneyim de iki tane doğru dürüst adam düşsün dünyaya diyecek. böyle şeyler.

anneme simit siparişi verdim. izmitli olduğum gerçeğini ancak mevzu simit olduğunda anlıyorum. çok güzel, çok gevrek.

kral tv'de grup laçin'den bekar gezelim klibi çıkmıştı bu postun sonunda size armağan edeceğim şarkı da bu olsun hadi.

Ekim 07, 2009


her ne kadar piç edilmiş olsa da, dünyanın en güzel görsellerinden biri bence. bugün icat edilmiş, saygı duyarım.

Ekim 05, 2009

sonbahar

geldi. ekim geldi. hava hala açık, hala hırka giymeli. ben üşüyelim istiyorum çok mu a dostlar?

Eylül 28, 2009

konfüçyüs ün doğum günü


imiş bugün.

Eylül 18, 2009

gidelim görelim

eveett, 2 haftalık okul maratonundan sonra izmit'e adımımı attım bir saat kadar önce. istanbul'da internetten uzak kaldım, sizleri üzdüm biliyorum. neyse gelelim mevzuya..

dün akşam 5.30da yvaine ile kayışdağı'ndan yollara düştük. cadde'ye gittik, c.a.y'yi de aldık falan. amaç waffle yemekti, öncesinde de tabi iftar yapacak idik. gittik, yemek yedik, waffle yedik, tatlı krizinden çıktık falan derken kahve falı mevzusu açıldı. sonra da yürümeye başladık.

gideceğimiz yere vardık, oturduk. kahve sevmeyen, sadece bir kaç kez içmeyi başarmış bendeniz, gelmişken içeyim bari dedim ve kahvemi içtim. sonra falcı abinin masaları dolaşmadığını, fal baktıracak insanın kalkıp onun yanına gittiğini öğrendim. adama baktım, hiç de fal bakacak tipi yoktu. neyse efenim, önce yvaine kişisi gitti, falına baktırdı. hemen peşine de ben gittim tedirgin şekilde. 

masaya vardığımda adam orda yoktu. tam oturacaktım geldi, tanıştık, el sıkıştık, oturduk. ilk saniyeden adamdaki enteresan enerji kendini belli etmişti zaten. şahsen elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırdım biraz. sonra adam fincanı açtı, masaya koydu, başladı anlatmaya. fincana göz ucuyla bile bakmadı. bir ton şey söyledi. hani derler ya "her şeyi bildi", tam olarak öyleydi sanırım. ne söylediğini anlatmaya lüzum yok şu an. sonracığıma, fal faslı bitti. tekrar el sıkışıyorduk ki adam tekrar konuşmaya başladı. bir süre el ele oturduk, yvaine o anı kaçırdı. görseydi çok gülerdi. dışardan bakan biri için gayet komik bir sahneydi. sonra da teşekkür ettim ve bitti.

işte böyle... adamın etkisi hala üzerimde. çok tuhaf geldi bana, yvaine ne düşünüyor bilemiyorum. 

size de diyorum ki: gidin görün.

hatta gitmişken kendisinden nüfus cüzdanını alıp bana ulaştırırsanız sevinirim. zira nikah işlemlerine başlayacağım çok geçmeden. falcı koca fikri sizce de çok eğlenceli değil mi? 


Eylül 17, 2009

globalizm

referans: http://ahyavrum.blogspot.com/2009/08/evrim-tarafndan-elendigimi-biliyordum.html

avrupa birliği olmasaydı ve halkımız beleşe avrupa görecez diye kıçından projeler uydurup durmasaydı, bu projeleri değerlendirmek için bürolar kurulmayacaktı. bunun için kurulan büroda insanlar görevlendirilmeyecekti ve benim de hayatımda koridorun sonundaki çocuk diye bir kavram olmayacaktı.

aynı büroyu, oradan oraya taşıyan bir türlü yerinde duramayan yöneticiler olmasaydı, koridorun sonundaki çocuk artık "köprünün karşı tarafındaki çocuk" olmayacaktı.

başa dönüyorum. 1. paragraftaki olaylar olmasaydı hayatımın son 3 haftası koridorun sonundaki çocukla karşılaşma ihtimalleriyle geçişmeyecekti.

globalizmin içine sıçayım.

*30 yaşındasın. ne karşılaşma ihtimali? lisede miyiz?
*eğleniyordum be blog. bu binada, kendi kendimizi eğlendirmezsek başka kimse bizi eğlendirmiyor.

Eylül 11, 2009

kültür vasıtasıyla ulaşmak ve koklamak

clémentine says:
ya bu da bok çıkarsa?
koklayınca anlaşılsa keşke

beyza says:
niye çıksın
he
keşke
lan ne güzel olur
kavun gibi
hoplatsan falan çürük çarık var mı
bu hoplatmak hoş olmadı ama
bu diyalog bence ahyavyum için ideal

clémentine says:
buyrunuz tutmayayım

beyza says:
kokun ulan!

Eylül 07, 2009

aklına sürekli fikir gelen insanların buluşma noktası: evrimin sıçtığı nokta.

olay: cle yani ebg yada ne diyorsanız o, 35 yaşında 3 üniversite bitirmiş olma hülyası kurmaktadır. beyza da durur mu o 25inde 2 üniversite bitirecektir. bu iki vakumlu fellik fellik nette bilgi ararken, nice internet dehlizinde kaybolurlar. öğrenci olmak zor iştir vesselam. google bilgi çöplüğüdür. o link senin bu link benim gezerken, sürekli kaybolunur vs.

işlerini görürler ama, bu sefer başka bir bilmecede takılırlar. herşey tahminler varsayımlar. söz konusu üniversitenin web sitesine girip baksalar sorularının cevabını bulmaları zor. sanırsın ejderhayla savaşılıyor.

işte o çaresizlikten çıkış anı:

clémentine says:
ben tüm öğretim hayatımın ağzına sıçayım
clémentine says:
ulan bunu da düzeltecem
clémentine says:
parasız danışmanlık bürosu açacam
clémentine says:
gelin öğrenciler gelin size akıl verelim
clémentine says:
dershanedeki düdük rehber öğretmeniniz sizi sallamıyor mu?
clémentine says:
moralinizi mi bozuyor
clémentine says:
sınavlarınız vasat diye adamdan mı sayılmıyorsunuz
clémentine says:
gelin lan

beyza (00:36):
akjdaklsjda
lan var ya
ne sevabna gireriz
öbür tarafa yatırım direk
allama deli sevap

öğrenciler, toplanın bir olun, akıllı uslu bilgilerinizi paylaşın.

Eylül 06, 2009

çiş

clémentine says:
olay: ebg kişisi, çişi gelince kaşınmaktadır. google it der. karşısına çıkan sonuçlardan birinda şu yazmaktadır. "tartının üzerindeyken çişim geldi ben de yaptım."

beyza says:

clémentine says:
tahminleri doğru çıkar bu bir çingeninin oğlu olmuş çekmiş çükünü koparmış hadisesidir.

beyza says:
öööh

clémentine says:
hasta ruhlu ebeveynler, ellerine geçen teknolojiyi bitkiden farklı olmayan veletlerine günlük yaparak kullanırlar.

clémentine says:
ebg buna sinir olur

clémentine says:
dfaha çok kaşınır

mevzu bahis site: http://egealp.kafeikon.net/gunlugum.htm

Eylül 05, 2009

doomgünüm

beyza hanım feysbuk voluma yazar:


büşra hastasınım lan, iyi ki doğmuşsun. valla bak. çok mutluyum bugün bu hadiseden ötürü. seni seviyorum onu zaten her gün sabah uyandırmak için söylüyorum da, yine buradan yazayım dedim. bak şerefine davulcu geçirtiyorum sokaktan kıymet bil. canımsın. öpeyim mi? öpüjem.


bendeniz yanıtlarım:

aynı ev içinde msnden konuşuyorduk, doğum günü de kutladın tam oldu.
geleneği bozmayarak sana da teşekkür ediyorum.
davulcuya bi şey demiyorum da, uyandırma mevzusunu ayrıca görüşelim bebeğim. öptüm.

daha sonra yüzyüze diyalog:

beyza: canım bilahare öpmem lazım.
ben: nezlesin zaten, siktir git.
beyza: öpüjem öpüjem. (ve öptü)

Eylül 01, 2009

o_O

allahım bitmesin bitmesin bu rüya
sonunda evlilik olsun nolur uyandırma

böyle bi şarkı vardı lan. o_O

Ağustos 30, 2009

i hate stupid titles

Sevgili evrimin sıçtığı son nokta,

Nasılsın? İyi misin? Beni sorarsan iç güveyden halliceyim. Okul açılana dek kendi evimde bir sığıntı gibiyim. Şu günlerde yapmam gereken çokça iş var; ancak hiçbirine el sürmemekteyim. Bir tarafımda açılacak bir şemsiyeyle evrimde bir aşama daha atlamayı beklemekteyim.

Son günlerde sürekli Zeitgeist izlemekteyim ağzımın kenarından salyalar akıtarak. Gül'ün ve Obama'nın yakın dönemlerde ülkelerinin başına geçmiş olmalarına bir tarafımla daha sık gülmekteyim.

Ey blog, evrimimi tamamlamak için uzayın derin boşluğunda huyu huyuma, suyu suyuma bir uzay canlısıyla geçireceğim bir ömür ve onunla sahip olacağımız yavrularımız için bir yaşam alanı dilemekteyim. Lütfen sesimi duy.

Bu gece çok acayip, aslında bana yakışmayacak kadar sıradan ve aksiyonsuz, bir rüya gördüm blog. Yine de etkilendim. Lütfen evrimimde bu rüya tarafından bir adım geriye taşınmama müsaade etme.

I love you very much, tepelerim geri kaç blog.

Ve blog, sinemaya gidip Tarantino izlemek istiyorum.

Ağustos 29, 2009

o bir başak-mış

Ağustos 27, 2009

film

beyza ağrıdan kıvranırken, hafiften uzanıyor kanepeye.

spayka -
beyza *

-uzanma öyle...
*niye korkuyo musun?
-niye korkucam be
*bilmem, kan revan olur ortalık diye ahahaha
-salaksın ya. hee patlarsın tabi.
*nefis korku filmi olur he. adı da "ay başı" aasfsadafsadf. böyle regl falan değil ismi, çünkü geleneksel isim koyma modası var ya filmlere. ondan ay başı işte.
-ahsdkjahdksah mal. (gülüyo deli gibi, ama her zamanki ne salaksın hal ve tavırları içerisinde.)
*(bu kopmuş gebermiş tabi kafasından geçenlerle) kızım hiç mi sahne gelmiyo aklına ben filmi çektim burda yahu!


*bunları yazmalı. hehe.


soundtrack: ordunun dereleri asdafasdfadfa

Ağustos 26, 2009

a.r.o.g.

anama ana diyesiiin, babama baba diyesiin!

bilim ve kader

diyelim ki, a kişisi ile b kişisi ev arkadaşı. ikisi de bekar, sevgilisiz insanlar. ocak ayında a kişisinin sevgilisi oluyor. ve bir şekilde b kişisi ile papaz oluyorlar, mart ayında a kişisi evden ayrılıyor. b kişisi şubat ayında sevgili ediniyor ve aynı evi mayıs ayında terk ediyor çünkü haziranda sevgilisiyle evleniyor. bu arada a kişisi ocak ayından beri çıktığı insandan mayıs ayında ayrılarak, hayatına yeni bir yön vermek üzere başka bir eve taşınıyor.

bu olaydan çıkarılabilecek sonuç; a ile b mayıs ayında "zorunlu" nedenlerden o evi terk edip, iki ayrı evde yaşamaya başlayacaklardı. arada olan olaylar sadece bu olayın çetrefilleşmesini sağladı.

bu olayı sadece iki ev arkadaşının sorunlu ayrılığı olarak görmeyelim, çevremizde buna benzer zilyon tane olay oluyor her gün. eninde sonunda işler olacağına varıyor, ama geçen sürede yaşananlar kişilerin geleceğini ve olaylara bakışını bir şekilde etkiliyor.

peki buna kader mi diyeceğiz? bu kadar belli mi kaderimizde ne olacağı? ve biz ne yaparsak yapalım işler hep olacağına mı varıyor?

aynı soruları soruyorum aslında.

blog son günlerde sakin. sanki biraz da tatsız. çünkü 4 bloggerımız da pusuya yatmış, evrimin sıçmadığını kanıtlaması ve bu arada kaderin de ağlarını örmesini bekliyor. bekliyor derken, boş yere değil. şu anda süren kontrollü deneylerinin sonucunu almadan konuşmayacak olan bu 4lü, belki de evrimin sıçtığı noktada olmadıklarını anlayacaklar.

bekleyin. görün.

Ağustos 25, 2009

cash machine

sadece bana armağan edilebilecek bir şarkı. tek bana çalabilir. kendim açınca bile kendime armağan ediyorum, öyle. ve bu kadar coşkuyla dinlemem de ironik.

msnde konuştuk #1

beyza>yveyn: sıkıntıdan bi ayakkabı blogu açmadığın kaldıydı

yveyn>beyza: ohooo ne kadden oluyo ben onu açalı

beyza>yveyn: bu arada o bebe şeyleri çok güzel hakkaten
beyza>yveyn: çocuğum olursa isterim

yveyn>beyza: walla ben de
yveyn>beyza: şimdiden toplu getirtsek mi?

beyza>yveyn: :D
beyza>yveyn: kızım belli olmaz dereyi görmeden paçaları sıvamayalım

yveyn>beyza: auhauahuah

beyza>yveyn: sonra dizilerdeki
beyza>yveyn: çocuğu olmayan ama patiklerle yatıp kalkan obsesiflere döneriz

o bir kova-ydı.


Sevgili Tesla'dan sonra bunu da ekleyelim dedik.

Ağustos 21, 2009

evrim tarafından elendiğimi biliyordum.

4. kez yazdım sildim.

1-evrim teorisinde geçen genlerin çeşitliliğini bugün kanıtladım. gen kendine eş olarak en uzak geni seçiyor.

2-evrim tarafından elendiğimi kanıtladım. zaten çocuk istemeyen biri olarak zaten bunu gerçekleştirecek teknik yeterlilikte olmadığım ortaya çıktı. tedavi olmadan zormuş yani.

3-evrimin sıçtığını kanıtladım. genlerin çeşitliliği vasıtasıyla ilgimi çeken birinin, uzak gen olayını kanıtlamanın dibine vururcasına çooooooooook uzaktan olduğunu öğrendim. ki bu uzaklık sosyal olarak anlaşabilmemizi çok zor hale getirirken(örf, adet, gelenek, görenek), aynı burçtan olmamız (evet kova diye bir burç var bundan kesinlikle eminim) işin daha başlamadan bitmesini sağlamıştır. evrim işte burada sıçmıştır. sosyal evrim biyolojik evrimin önüne geçmiştir. beni de arada elemiştir.

evet teorisyen olmalıyım.

Ağustos 20, 2009

ahyavrum.com hayırlı ramazanlar diler

diyorum ki

blogun linkini ahyavyum olarak değiştirelim.

.

mö'ler

sanırım okul birincisi olmuşum. yani bu dönem mezunlarının not ortalaması, benim not ortalamamın bayaca altında. gelecek seneki dersler benim için oku-geç.

ben hiç birinci olmadım da, bi kere last.fmde en çok yann tiersen dinleyen insan evladı olmuştum. "göreceksin seni geçecem" diye mesaj atanlar olmuştu.

korktum yahu... endorfinden de beynim karıncalandı.

diyorum yükseklik hobim var diye. yukarı çıktıkça sevinçten başım dönüyor.

ha sanmayın diğerleri başarısız öğrenci. geri kalan 3 tanesi de inek. genlerimizde var.

Ağustos 19, 2009

m

clémentine:
ben muse dinliyom spica
evrim geçirdim
spica:
gördüm yazmışın bloga
noldun
clémentine:
bi de kendime kırmızı takım elbise alacam
spica:
ahahaha
al
clémentine:
kıçına enerji verilmiş elektron gibi oldum
clémentine:
yolda yürürken dünyayı ben yarattım sanıyorum
spica:
zuhahaha
sanırım bunu bloga kopyalayacam
.
.
.

ben oldum artık

http://www.youtube.com/view_play_list?p=8F2BC2AAC235606D&search_query=muse+wembley

evet evet. evrimin sıçtığı noktayı da geçtim.

Ağustos 18, 2009

hö?

Ağustos 17, 2009

hamak

ne yapsam ne yapsam
bir hamak alıp sallansam
kurtulur muyum bunalımdam
hamakta sallansam

ne kadar enteresan


böyle bir şarkı var. ne kadar enteresan. benim sıkıntıdan bu şarkıyı söylemem ise acınası.

Ağustos 15, 2009

efsane(ler) geri döndü

sevinin.

Ağustos 07, 2009

ayrılık

OrkunMert, Dila Okatar, zanzara, Anıl Erarslan ve rectoa. size sesleniyorum. biz bir süre buralarda olmayacağız. bizi özlemelisiniz. zaten bizi okumadan duramıyormuşsunuz öyle duydum. sayfayı yenileye yenileye manyak olmuşsunuz. neyse işte böyle. elveda sevgili okurlar.

bu nedir?

az önce yine feysbuk sayesinde saçma sapan bir şeyle karşılaştım. salaklığın doruklarındaki bir tanıdığımız- ki kendisi benim yaşlarımda- bir video postalamış. video kendisi ve sevgilisinin öpüşmeleri esnasında çekilmiş bir fotoğraftan ibaret ve fonda da "sebep yokkeeenn.." diye devam eden boktan bir şarkı var. hatta fotoğraf önce karanlık, şarkının ortasına kadar aydınlanıyor gitgide. yarısından sonra yine kararıyor ve video bitiyor falan. şimdi size soruyorum: bu nedir?

Ağustos 06, 2009

bi fikir

dün gece aklıma bir fikir geldi. beyzayla tatilde yapmayı planladığımız bir atraksiyon var. onu videoya kaydedecektik. ama sonuçta biz sürekli bir şeyler kaydediyoruz ama sonra onlar digital dünyanın bir yerlerinde kalıyor.

bunun yerine, bu siteyi "yeni neslin ortak mirası" haline getirmeyi düşündüm. bildiğim kadarıyla bu web alanını ücreti mükabili alabiliyoruz. hatta o zaman ismi http://ahyavrum.com oluyor.

fotoğraf, müzik, video, bize ait şeyleri sakladığımız ortak bir yerimiz olursa, sanki süper olur gibi geldi bana ama. ne dersiniz?

Share photos on twitter with Twitpic

Ağustos 05, 2009

bühüüü

Sıcakla birleşen sarımsaklı cacıktan nefret ediyorum.

Ööööööööööğk!
Bak bir daha!

bana bir sheldon

bir de ışın kılıcı gerek.
ışın kılıcı gg'da satılıyormuş da, sheldon'ı nasıl yaparız bilemedim.

She's like the wind. by ~wyrazobcy on deviantART


ben ne demiştim. spayka ve beyza izmite dönünce bu blog kımıltısı durur dememiş miydim?
izmitten haberler:

*bu sene sadece laptop sinema yapabildik. seneye inşallah terasta perde sineması yapacaz. sonsuz saadet neymiş.

*starwars episode I - phantom menace = sezercik uzayda.

bugün nem oranı kocaeli için %100. bu yağmur yağması demek. ama yağmur yağmıyor. saat henüz 11 ve durduğumuz yerde ter çıkarıyoruz.

Temmuz 31, 2009

heleloy loy loy kibar yarim izmitim loy

izmit'e döndük çok şükür. toprağı öpecektim unuttum. tatile de girmiş bulundum böylece. oh lan. okul yollarında geberecektim. ptesi ve salı sınavım var ama onları hatırlamak istemiyorum şu an. zaten çok mühim değiller. sınavı derse tercih ederim. böyle işte. asıl heleloy bu. bu.

ha bir de makarna yedim az önce. öğrenci evinde makarna yememeyi nasıl başardık bilmiyorum. uzun zaman olmuştu. ohh götürdüm bi güzel. ev makarnası bi de. oy oy. bu da ayrı bi heleloy.

Temmuz 29, 2009

heleloy loy loy kibar yarim peynirim loy

en son yıllık izne çıktığımda 2006'ydı. 2007 ve 2008de yıllık izinlerimi evde ders çalışarak (ne yalan) harcadım. bu sene yine okul yüzünden harcadığım izinden kalan 8 günümü, internetin "bile" olmadığı yaylada harcayacağım. nasıl sevinçliyim.

bir diğer sevinç kaynağı da, işyerinde yapmam gereken ama zaten 3 yıldır binlercesini yaptığım için artık bıktığım, ama yapmasam da olmayacak bir işi para karşılığı spaykaya yaptıracam. beyza önce online olsaydı ona teklif edecektim. böylece ben de program yazmakla uğraşabilecem. bi nevi asıl işi yapması gerekenin müteahhit firma tutması gibi.

peki, herşey güzel, parası mukabili işi spaykaya devrettim, izne çıkıyorum, bunun neresi heleloyluk? here comes...

Navalyn says:
bana eylülde, olayı yiyip bitirmiş, database deyince 30 kişiye ders verebilecek, php deyince çat diye proje çıkaracak, gelen photoshop tasarımı anında css e çevirebilecek, güvenlik kısımlarına hakim biri olacaksın

Navalyn says:
olarak geleceksin

Navalyn says:
arada ingilizce öğren

Navalyn says:
hadi ben kaçtım

Navalyn says:
gdocs u incele


evet çok eğlenceli olacak gelecek 1.5 ay.

heleloy (the real)

annem geldi! nam-ı değer atom karınca tülleri yıkadı, çamaşır yıkadı, mutfağı temizledi, gündüz yemek ısmarladı, eşyaları toparladı, ortalığı paklıyor!

tüm bunlar spayka'nın verdiği niteliksiz haberden çok daha heleloy.

heleloy

salı günü, okulla olan ilişkime 7 eylüle kadar ara veriyorum. sevinçten kuduracağım. oohh üstüne bir de yayla keyfi. hell yeah!

Temmuz 28, 2009

hayran sayımızdaki istikrar

şaşırdığım bir husus.

Temmuz 27, 2009

sivri

*beyza ve spayka şöleni yaklaşık 1 hafta sonra izmite dönmeleriyle bitecek. izleyenlerine ve sıçma noktalarına üzülerek duyurulur. (sıçma noktası da blogun adıyla süper uydu.)

*yaptığım en akıllıca iş şezlongu alana kadar keman'a başlamaktı. kemana başlamadan önceki en akıllıca işimse 3 yıl gerizekalıca kanepede uyuduktan sonra kendime ortopedik yatak almaktı. insan her sabah "lan ne akıllıyım ya şunu aldım" diye uyanır mı? bre gerizekalı demezler mi adama, 3 yıl neden kanepede uyudun?

*şimdi ben fazla eşyayı sevmem. öyle incik boncuk bişiyim de yoktur. son yıllarda da iyice eşya azalttım. ama hala içimde önlemenez bi, kitaplık japon lambası ve yataktan başka herşeyi odamdan atma isteği var. buna mukabil, bazı ufak şeyleri de sevmiyor değilim.

işte sivrilik burada başlıyor.

a) şezlong almaya gittiğimde cama yapışan jelibon gibi bişiler aldım. odamın camına onlardan tek kollu bir kızla bir oğlan yaptım. teee karşı caddeden gözüküyorlar. nerden mi biliyorum? gidip baktım oradan gözüküyorlar mı diye. neden tek kollular? çünkü yapışkanlardan kol yapacak parça azdı, ya biri kolsuz olacaktı, ben de el ele tutuşan tek kollu yaptım onları. çok romantik oldu.

b) kemana akort aleti aldım. çünkü keman faranjit olmuş gibi cızırdıyordu. kendim akort edeyim desem içine tüküreceğimi biliyordum. şimdiki eğlencem akort aletine ses dinletip çalan sesin ne notasında olduğunu görmek. az önce ahizeyi kaldırıp telefon çevir sesi dinlettim. La notası çıktı. tüm dünyanın bildiği bu gerçeği bir kez daha bularak, amerikayı yeniden keşfetmeye ne kadar meraklı olduğumu kanıtladım.

c)üzerinize afiyet yeni telefon aldım, müzikli resimli cicoş bişi. şimdi bunun saatini de hergün 7.50de çalacak şekilde kurdum. şarkı olarak da helldorado'dan a drinking song'u seçtim. peki cumartesi pazar? aynen çalıyor ve ben de her seferinde sanki biri sabahın köründe beni aramış gibi panikle yataktan kalkıp telefonu bulup noluyor lan diyorum. salak mısın? evet.

and the another part of me:

geçen gün 3 arkadaş istanbulda oradan oraya giderken 2 kere taksiye bindik. diğer ikisi her bindiğimiz takside oyun oynadılar. birinde önde oturan (x diyecem bundan sonra) artistti, arkada benim yanımda oturanla (y diyecem bundan sonra) oyun-set-montaj muhabbeti yaptılar, şoför de dahil oldu. ikinci takside x doktordu, y de onla sizli bizli konuşan yardımcısı. ben her iki takside de muhabbete karışmadan olayı gerçekleyen yardımcı eleman oldum. oyunların hiç biri prova edilmemiş, önceden kararlaştırılmamıştı. yalnız 2. taksiden inince ben "bir sonraki takside banka müdiresi olabilir miyim?" dedim. diğer ikisi Taksimin ortasında gülme krizine girdi.

kontrol manyağı olduğum için doktor falan olamam ben. usturuplu atamam çünkü. banka müdiresi de aklıma nerden geldi bilmiyorum. ben oynasam oynasam yine kendim gibi bir memuru oynayabilirim. neyse, ben muhabbete minimum karışarak olayı gerçekleyen eleman olmaya devam edeyim.

Temmuz 26, 2009

ohmaygudnıs!!!!!!

allahım nasıl böyle bir hataya düştüm? çok özür diliyorum sevgili okurlar ve sıçış noktaları. spayka'nın en sevdiği program diye kral tv top 20 yazmıştım ama, şu an kral tv'yi açınca fark ettim hatamı. en sevdiği program vj bülent'in programıdır! yanlışlık için çok özür diliyorum. bu post da başlığın gerektirdiği kadar şaşırtıcı ve mühim olmadı ama olsun.

--

açıklamam gereken bir şey var. beyza kişisi en sevdiğim programları yazmış ama yanlış yazmış. top20 ilk sırada evet ama 2.sıraya dans yarışmasını değil, "aşkın gözü kördür" isimli programı koymalıydı. kendisini izleyerek psikolojimi falan bozuyorum, delicesine de eğleniyorum. hatta 3 erkek, 2 kız arıyorum benimle programa katılacak. çok istiyorum bunu.  

şefkat konusuna gelince...  şefkatimin sebebi senin bugün evde olmaman olabilir mi cicim? bana ettiğin işkencelere fazla vakit ayıramadın bugün, o yüzden ben de daha normal davrandım. böyle. alışma yani.

vukuat var!

bu blogu okumayanın ağzına sıçıyoruz.
ip'den tespit ediyoruz, sayaç falan ayarladık şimdi kim geliyor gidiyor kontrol edicez artık.
spayka çok tembel olduğu için o evde oturacak blogu bekleyecek. göreve sadece ben, kle ve yveyn çıkacağız. motosikleti ayarladım, deli emininkinden. ben kullanacam, kle ve yveyn yandaki kısımda oturcak. kafamızdaki kasklarda e.s.n. yazacak tanırsınız zaten. pencereden görünce hemen kaçın derim zira dediğimizi yaparız.

şu an

irmikli helva yediğimi bilmek istersiniz diye düşündüm.

ek: irmikli helva ne lan asjhdkjashdka irmik helvası o.

spayka bugün

bana şefkat gösterdi. peşpeşe bir sürü sertab şarkısı dinledim gıkını çıkarmadı, kumandadan mute tuşuna bastı ve dinledi. sonra en sevdiği ikinci program olan "benimle dans eder misin yaz ateşi" başlarken(*), ben müziği kapadım ki izlesin ağlamasın diye. dedi ki, yok yok dinle istersen. hala inanasım gelmiyor, geri sarabilir miyiz azıcık?

(*) kanald ekranlarındaki bir dans yarışması. spayka'nın en sevdiği ikinci program. ilki ise kral tv top 20.

el cevap

Gördüm ki burada fake'lerim dolanıp duruyor. Varlığımı hissedebilmek için çırpınıp duruyorlar ama yerimi dolduramıyorlar. Ben de bir sesimi çıkarayım, kimliğimi ortaya koyayım dedim.

Bir de pazar sabahı insanın bahçesinde tavşan ölüsü bulması hiç hoş olmuyor.

Temmuz 25, 2009

bugün ne öğrendik

istemeye istemeye dışarı çıkmamak lazımmış. zaten küçük çaplı bi işkence olan dışarı çıkma eylemi korkunç bir hal alıyormuş.

ha bi de şu var : alışveriş gerçekten bana harammış. 

mustafa sandal


"beyza bildiğiniz nil karaibrahimgil kılıklı, sekerek yürüyen, gülme butonuna basılınca durdurulması hayli zor olan bir şahısken, spica ise günlerini kanepe-battaniye-televizyon şeklinde evden çıkmadan geçirebilen, perdeleri sıkı sıkı kapadığı için gözleri güneşe zor alışan, dışarda halahayat var mı diyebilecek biridir." (cle, temmuz '09)

evet arkadaşlar, blogumuz hiçbir zaman yalandolan olmadı, olmayacak. bi laf mı ettik, arkasında dururuz. gerekirse kanıtla destekleriz.

Temmuz 23, 2009

occet vs. nilka

eskiden benim odam ıncık cıncık şeylerle doluydu. şimdiyse toplam ıncık sayısı 3.
üzerinde "sometimes ı pee when i laugh" yazan kafalı bir kalem, 2 cm uzunluğunda bi roysroys, ve kafası kopmuş bir koyun olan kağıt tutacağı. duvarda asılı dreamcatcher, camdan fil, içinde fotğraflım olan çerçeve, sicime dizili cevizden kuşlar, keman, takvim.. bunlar da hediye kontenjanından ortalıktalar ve bir çoğu 2 yılı aşkın süredir ortalıkta.

şimdi ben bazen çevreme bakıp ıncık şey kapasitemin azalmasını görüp, bunun ince düşünme, kavramları birbirine bağlama, kıvrak zeka ve yaratıcılıkta da azalmaya yoruyordum...

sonra nil karaibrahimgilin sitesini gezdim. tasarım anlamında cidden, süpersonik buluyorum siteyi. üşenmedim tüm notlarını okudum, fotoğraflarına baktım. ben bayaca düz bir insanım nilka karşısında. ama o da çok girift değil. hatta sanırım buna çalışırken bunu yapamıyor. onu farklı kılan, her nasılsa tc vatandaşı olarak, şarkıcı olarak da buna çok yakın bir hayat sürmesi ve bunu da çekinmeden sunması. hani herhangi birinizin sıra arkadaşı olabilir nilka, hatta iddia ediyorum ondan daha ilginç insanlar tanıyorsunuzdur. tek kusurları içine sokulası bir şirinlikten nasibini almamış ve şarkıcılıkla alakasız olmaları.

sonracığıma, vakti zamanında kankamın hayran olması nedeniyle ismine aşina olduğum orhan cem çetin'in (kısaca occet) "bedava gergedan" kitabını okumaya başladım. kapağı çok hoşuma gittiğinden fotoğrafını çekip cep telefonuma koydum. ve bunca zamandır onca kez kapağa bakmış olmama rağmen ne demek istediğini cep telefonumun arka planında görünce anladım. ki occet facebooktan da arkadaşım olur. çünkü yine kankam gidemediği için sırf onu sinir etmek adına katıldığım occet konferansında, konuşmalarını dinlerken mest olmuştum. hatta spica da yanımdaydı. onaylayacaktır süper akışkan konuşması, kibirden uzak bilgili hali ve kocaman kafasıyla beni büyülemişti. süpersonik bi insandır kendisi, hatta ben büyüyünce occet olmak bile istedim.

bedava gergedan, yazıya ve fotoğrafa ucundan da olsa dokunmuş herkesin okumasını şiddetle tavsiye edeceğim bir kitap. özellikle benim gibi hikayesi olmayan fotoğrafla işi olamayanlarca kesinlikle^3 okunması gereken bir kitap. occet, fotoğrafı alıp ulaşılmaz bir meta haline getirmiyor. onu düşüncemizin görünür hali olarak sunuyor. fotoğraflarının notları var. kendi tarafından yazılmış. minicik hikayeleri var. burada hikaye derken aşk ayrılık vs. demiyoruz. hepimizin (lütfen hepimizin olsun) yolda yürürken kendi kendine düşündüğü, genelde sağdan soldan gelen uyaranların şekillendirdiği, bir saniye sonra hatırlanmayan düşünce yumaklarının fotoğrafları bunlar.

şimdi occetle nilka'yı neden karşı karşıya getirdin dersen; biri asıl biri suret gibi. şu sıra güzel metafor kuramıyorum o yüzden de pek yazamıyorum. ama occetteki yaratıcılık ve detaylardaki zeka korkunçken, ve üstelik kafamıza vurulmadan yapılıyorken, nilka aslında sen gibi ben gibi bir kızceğiz. onun da evrimle sorunları var. yine de kendisini yermek için yazmadım bunları. sadece iki olay kahramanımı peşpeşe izlediğim için aklımda bir karşılaştırma yaptım.

occetin bedava gergedan kitabının kapağı.



ve evet, ben çok bilmiş, ukala, akıcı konuşan herkesi seviyorum. simber atay'a da bu yüzden vurulmuştum :) ve işte bu yüzden evrimin sıçtığı yerdeyim.

Temmuz 22, 2009

the golden age of "evrimin sıçtığı nokta"

öncelikle bkz: humanities dersinin bünyeye etkileri

şimdi gelelim mevzuya.. altın çağ değil de nedir bu söyler misin bana ey okur! şu iki günde gösterdiğimiz performans karşısında şoktayız biz. başkası da yok zaten. bizbizeyiz. devamlı da okura bok atma durumu söz konusu ama haksız mıyız yahu!? neyse. şimdi beyza kişisinin elinden bir şeyler yiyeceğim. çok heyecanlıyım. gittim.

itirafdotkom 5

yvaine benim. yani benim feyk hesabım o. gerçek yvaine'e böyle bir oluşumdan hiç bahsetmedim aslında. haberi bile yok. kenarda izleyici olarak görünüyor ama onu da ben ayarladım, alevli malevli şakalar göz oyunları falan yaptım bi şekil. sonra da son derece tembellik edip o hesaptan tek bi dene bile post yazmadım şuraya. öksüz bıraktım, yetim kodum blogumu. kendi elcaazlarımla açtığım bloga ihanet ettim. ve allah belamı verdi. şimdilerde geceleri rüyamda yvaine insanını görüyorum, "evrimin sıçtığı nokta!" diye haykırıyor insanlar etrafında, bi uğultu kopuyor, fakat o hiçbir şey anlamadan şaşkınlıkla, bana da söyleyin noluyor dercesine sağına soluna bakıyor. en son da bana bakıyor, son derece yaralı, son derece kırgın ve kızgın. ter içinde uyanıyorum her defasında. uyku haram oldu zaten. spayka'ya sorabilirsiniz, zerre uyumuyorum. "neden uyumuyon la mal" dedi geçen gün, "sorma" dedim. "tamam" dedi eşşek. "ulan ne yüzeysel karısın, ne duyarsızsın" dedim. çaktı ağzıma gitti yattı uyudu mis gibi. ben gene uyuyamadım.

ya sev ya terk et

yvainethefallen kişisi sana sesleniyorum! ya sev ya terk et! varlığın bloga + ya da - bir şey katsın. gel itirafdotkom yaz, saçmala falan. abartmamak kaydıyla antropoloji hakkında yazmana da izin veriyorum bak. yok lan şaka. yazma sakın. evrimin sıçtığı yerde antropolojiyi kim napsın ahahah. neyse bu kadar. 

Temmuz 21, 2009

itirafdotkom 4

kendimi tutamıyorum ve yine bir açıklama yapıyorum. bu sefer cle hanım hakkında. kendisi fındığa tapıyor efendim. evet. fındık. 

-----

cle kişisi evin terasında gece keyfi yapmaktadır ve evin yanında da bir dizi kafe ve dışarda oturan insan güruhu vardır. bu esnada da spica ile msnde konuşmakta, bir nevi hava atmaktadır.

clémentine (23:39):
 bende resmen tepeden bakma isteği varmış
 aşağıdakilere bi aşağılaayarak bakıyorum sorma

*spica (23:39):
 hahahaha
 üstlerine fındık fıstık bişiler at

clémentine (23:41):
 inene kadar erir atmosferden
 ayrıca yazık lan fındık atılır mı? niğmet
 üzüm olsa atardım. ıslak ıslak
 ahaha bi senesi atıyordum
  
*spica (23:42):
 fındık nimet de üzüm değil mi lan
 ahahah

clémentine (23:42):
 fındık dünyanın varoluş nedeni
 fındığın yüzü suyu hürmetine dönüyor dünya
 öyle leziz öyle işe yarar bir yemiş ki
 ondaki lezzet/işe yararlık oranı hiç birinde yok
 belki ceviz
 onu da atmam
 üzüm atarım
 üzümden noluyor? azıcık kan yapar bi de şarap olur bi de sirke olur
 ekşi aslında tatlı numarası yapıyor. sahtekar iki yüzlü meyve
 bunları bloga kopyalasana

*spica (23:43):
 şimdi onu yapıyodum
 ahahahah
 nolacak bu halimiz hiç bilmiyorum

clémentine (23:44):
 körler sağırlar birbirini ağırlar
 alemin blogu insan kaynıyor
 bizde sadece biz
 millet tipoşlar ne yazıyor diye okumuyordur bile

*spica (23:45):
 hahah
 5 kişi var işte
 onların da 3ü okusa..



..

senin apocalyptica yazışına sıçayım beyza, yeditepenin de ortasına. terbiyemi bozdun iki saniyede. yorum yapmıyorum başka. saçmalama rekortmenisin bebeğim.

cle hanım, msnde bana apocalyptica yeni albüm çıkarmış lan deyip, beni dünyanın en mutlu ve heyecanlı insanı haline çevirdikten sonra, şarkıyı yollamıştınız apocalyptica adı altında ve of.. işte o an çok korkunç. şarkıya çift tıklamamla dıtdırıdıtdıt diye rober hatemo çıkmıştı içinden. psikolojim bozuksa bu an da nedenleri arasında hacı. öyle derinden etkiledi beni, bilinç altımda koskoca bi alana lök diye oturdu. çok adisin.

ve alakasız bir ekleme:

artık okul bitsin!! izmit'e gidince o yeni mükemmel köprüyü öpecem. bööğğgh. çok sıkıldım.

itirafdotkom 3

duracağım sandınız değil mi? haha. yo dostum yo. son bi darbe vurmadan asla gidemem.

spayka denen şahıs, özenti bir ibiş olup, apokaliptika hayranıymışçasına ortalarda gezinen bir insandır. mediaplayerdan şarkıların isimlerini sürekli apokaliptika olarak değiştirip, kuşum aydın, atiye deniz gibi isimleri dinlemektedir. misal, kuşum aydın'ın son klibini kral tvde pür dikkat izlerken yakalayabilirsiniz. en azından benim gizlim saklım yok. şemmammeyi sevdiğim, hatta önceki hayatımda bir halk oyunları dansçısı olduğuma inandığım herkes tarafından bilinen bir gerçek. itirafdotkom başlığı altında irdelenmesi de son derece lüzumsuz bir durum.

spayka şimdi evden çıkıp ait olduğu yere, yeditepe surlarının diğer tarafına gidecek. orada hayat buluyor. evde sarı ve tonlarında seyreden yüzüne, oradan döndüğünde bir pembelik hakim oluyor(hava da sıcak tabi, bizimki de çok terler). mutlu oluyor anlayacağınız, huzur buluyor.

ben de onun gitmesini bekliyorum, gitsin ki, bir potpori yapayım. önce şemmamme yle coşup, sonra motörhead ile uçayım.
nıhaha.
gel yavrum gel diskoma gel.

bey koş, çocuklara bişi oldu?

ikisi de birbirinden tipoş iki kuzenim aynı evde bulaşacak başka insan yüzü görmeden 1 seneyi geçirince (nevrayı saymıyorum o üst katta oturuyor), en sonunda birbirlerine internet üzerinden de bulaşmaya başladılar.

hayatımda bu ikisi kadar zıt karakterli iki kardeş görmedim. benim bile kardeşimle uyum sağladığım noktalar var. kendisi tikky olabilir ama en azından yada çok şükür sürekli birlikte vakit geçirmiyoruz.

beyza bildiğiniz nil karaibrahimgil kılıklı, sekerek yürüyen, gülme butonuna basılınca durdurulması hayli zor olan bir şahısken, spica ise günlerini kanepe-battaniye-televizyon şeklinde evden çıkmadan geçirebilen, perdeleri sıkı sıkı kapadığı için gözleri güneşe zor alışan, dışarda halahayat var mı diyebilecek biridir. ikisi de kendi habitatlarında gayet yaşanası insanlarken, bileşik halleri "mal mısın?" sözlerinin havada uçuşabildiği birlikteliğe dönüşür.

şimdi bu beyzanın en süper olayı "büşra beni napacaz ya?" demesidir. bi insan ancak bu kadar farkında olabilir.

büşra ise beyzaya açık farkı daha çocukken oynadığımız bir oyunda atmıştır. aslında o farkı geri kalan 2 kardeşi ve 6 kuzenine birden topluca atmıştır. hatta o senelerde hayatta olmayanlara bile atmıştır.

büşraya sorulur;
"mavi sana neyi anlatıyor?"
"hiç bir şey!"
"ya işte bişi söyle mavi falan ne düşünüyorsun?"
"ne anlatacak ya, mavi renk o konuşamaz."


kendi hakkımda da kimse yazmadan yazayım, madem konu müzik ve film ve diziden açıldı. mustafa sandal hayranıydım, kasetini alamayacam diye ödüm kopmuştu. 19 yaşına kadar sürdü. bir ara bbg izlemiştim. çok uzun yıllar dünyada sadece klasik kitaplar var sanıp onları okuyordum. kitap okuyan bir erkekle tanıştığımda 24 yaşındaydım. yine 24 yaşına kadar falan tom hanks en sevdiğim aktördü. ama benim mayam sağlamdı, kötü çocuklara çabuk alıştım, romantik komedilerden çabuk sıyrıldım ve bugünkü mutsuz halime kavuştum.

böyle.

itirafdotkom 2


bi önceki kayda ithafen şok bir itirafta bulunacağım. aslında pek itiraf olmuyor bunlar. daha çok birbirimizi rezil etme çabalarımızdan oluşacak. neyse. let the game begin.

beyza kişisi bir şemame tutkunu. evde devamlı şemame oynuyor ve dinliyordu ki ibrahim tatlıses versiyonundan haberdar oldu. sağolsun ibo klip çekmiş. arkasında bir grup insan oynuyor falan. beyza da hayranlıkla seyrediyor. ben de oynamak istiyorum diye yırtınıyor. en son youtube dan izlemeye başladı klibi. kapatmak için çok uğraştım ama resmen yalvardı rezil. bu hayranlığında yalnız olmaması daha acı. kendine birkaç arkadaş da bulmuş böyle. hep beraber şemame oynama hayalleri kuruyorlar. böyle acınası, zavallı haller..

şimdilik bu kadar. kendisinin saymakla bitmeyecek kadar bol rezilliği var, onları da daha sonraki kayıtlara saklıyorum. hepsini birden tüketmemek lazım. 

Temmuz 20, 2009

itirafdotkom

bu köşeyi yeni başlatıyorum, peşim sıra gelmenizi umuyorum.

ilk itirafımız gelsin: spayka bir öküz, ruhsuz bir karı. genelde ruhsuz olmasına bir şey demiyorum ama içinde aşk olmayan bir dizi bul dediğinde sinirlendim. neden bilmiyorum, açıkçası vıcık aşk hal ve hareketlerinden ben de tiksinmekteyim ama izlediğimiz dizi öyle bir dizi değildi ona kızdım sanırım. şimdi niye diziyi bu kadar savunduğumu bilmiyorum ama aşksız dizi olunca tatmin olacak mıyız? hayır. daha beterleri var. o yüzden dizi hallice. bu köşeyi başlatmakla nasıl gerzekçe bir iş yaptığımı şu an fark ediyorum zira hakkımda yazılacakları düşündüm de... neyse hepsi yalandır, iftira!

Temmuz 19, 2009

ayıp

4 yazarı olan bi blogda son kayıdın üstünden neredeyse 10 gün geçmiş olmasıdır. evet. çalışın biraz. 

Temmuz 10, 2009

.

hep sonbahar olsa iyi olur bence. diğerleri isteğe bağlı, birkaç ay değil de, gün hesabı olsa falan...

.

iyi ki doğdun nikola.

Temmuz 09, 2009

te-ras

iki akşamdır, arkadaşlarla terasta oturuyoruz, sağ açıktan kıpkızıl bir ay doğuyor 9.30 gibi, erkek olsam ne manita yapardım bu teras sayesinde;

"bak yavrum, bu gördüğün yerlerin tamamı paşa dedemindi. ölünce dünyada kalıyor diye bağışladı hepsini, işte şu aşağıda gördüğün tüm kafeler, patissereler bizim sayemizde var."

"hiii, sahi mi söylüyorsun şehmus. ay buraya da açsan aslında bi kafe? hıı mekan sahibi sevgilim olur hihihi." (iki dakkada sevgili oldu allahın salağı)

"gülüm, ben öyle herkesi kabul etmem mekanıma, sen özelsin benim için o yüzden sana bu manzarayı yaşatmak istedim." (allah belanı versin şehmus)

"hiiiiiii şehuuuuuu ay ne tatlı ne incesiiiiin, sahi ben özel miyim?" (hayır salaksın)

"tabii bebeeeim."

ve şehmus saatine bakar, "bak şimdi ay doğacak, senin için"

(kız ha bayıldı ha bayılacak derken, sehmus kızın elinden tutuyor, şehmus kıza bir klark çekiyor, martılar "ınının ınının ınının" diyor.)

ve ay doğar.

perde.

neyse, ben bu haftasonu kendime bir şezlong alıp, koca yazı o terasta geçireceğim, hayvan kadar olduğu için temizlemesi zor oluyor ancak, benim gibi eve girince yosuna basmış gibi olan dışarı insanları için harika bir yer.

güç sizinle olsun.

Haziran 29, 2009

kayışdağı postası #2

uzun bir aradan sonra tekrar birlikteyiz sevgili okurlar. kayışdağı'nda haberler iyi. kavurucu yaz sıcaklarına rağmen, güzide semtimiz kayışdağı'nın püfür püfür esintisi bizleri yalnız komadı. izmit'in neminden kurtulmak güzeldi. sevgiler kayışdağı.

memleketteki evden, öğrenci evine gelip de, "insanın evi gibisi yok" diyeceğimi daha önceleri evim olmadan biliyordum. kayışdağı'nda da olsa oluyor böyle şeyler.

---

kayışdağı life (ulan bu kadar taklit olmaz ama neyse)

kayışdağı'nda son günlerde tikilerde görülen azalmayı okulun bitmesine bağlıyorum. zira semtin rengi gitti. sadece kötü giyinen semt halkının kötü renklerdeki kıyafetleri kaldı. gözlerim tikileri arıyor, neredesiniz siz?

aşk-ı memnu dizisinin sona ermesiyle, yaz tatilini de burada geçiren genç yeditepelilerde ekibimiz bir ne yapacağını bilememe sezdi. şimdi ne alaka diyeceksiniz, demeyin. sabahları saat 10 civarında tekrarları yayınlanan diziye dört elle sarılan izleyiciler, sabah saatlerinde kayışdağı'nı daha nezih, yaşanabilir ve ferah kılıyorlar.

1 temmuz çarşamba günü vizyona girecek olan ice age 3'yi kaçırmamanızı tavsiye ediyorum sevgili okurlar. kayışdağı'nda sinema olmadığı için mümkün olan en yakın yerleşim ve medeniyet alanına inerek (ki inmek fiiline hastayım) sinemaya gideceğim. şimdilik hoşça kalın.

Haziran 20, 2009

bu böyle

-bi kere lafı "böyle" diye bitirmek benim repliğim. bkz.blogum ve maillerim.

-2000li yılların en iyi pop şarkısı buysa, ben müzikten zerre kadar anlamıyorum.

-olmamış sertap, bu böyle olmamış.

-ne aşık olasınız varmış, ne çok aşktan yaralanmışsınız arkadaş, iki gram melankoli gördünüz dibiniz düştü.

-başkası yapsa beğenebilirdim, vasat bir pop şarkısı derdim. ama sertap yapınca, ve birileri yere göğe koyamayınca sinir oluyorum. sertap buysa ben sertabı da bilmiyorum lan!

-büyü de gel çocuk büyü de gel, hadi o yolları yürü de gel.

Haziran 17, 2009

yerli malı yurdun malı

lan ben yerli malı haftasında elma olmuş adamım, müsamerem oldu mu hatırlamıyorum ama, olduysa bile şu yaprak dökümündeki ayşe kadar seyirci gelmemiştir eminim. sülalesi orda şerefsizim.

elmaydım lan! kafamda kartondan elma.

cash machine

günlerce dinlediğim, kustuğum, içime soktuğum şarkıların yanı sıra; her zaman, ama her zaman, bana ve duygulara dair değil de, hayata, geyiğe, komik duran varlığa dair olan bir şarkı yer alır mp3 çaların repeat 1 song kısmında. şimdi hard fi grubunun güzel insanlarına sesleniyorum. selam olsun size sevgili insanlar! ömrünüz boyunca başka şarkı yapmak zorunda kalmayacak olmanız ne kadar mutluluk verici olsa gerek! belki milyonların değil ama, milyonlara bedel birkaç yüz kişinin gönlünde bu şarkınızla ömrü billah yer edeceğinizi biliyorum. siz de bilin istedim, herkes bilsin istedim.

ders çalışmaya başlamamak için kıçımı yırttığım son saniyelerde yazdığım bir yazıyı okudunuz. şimdi makus talihim bana dilbilim diyor, sosyolinguistik diyor, transleyşın diyor, final diyor, göt diyor, şemsiye diyor. vay bana vaylar bana.

Haziran 13, 2009

daktilo efekti

yer: istanbul/ nato yolu
saat: gece 02.35
kişiler: beyza ve clementine
mekan: salon

olay: ensemble c'est tou izlenmektedir.

Cle: (Guilleme'e bakarak) yok abi ben fransaya gideyim. (o sırada ekranda domuz belirir). yani domuz için değil.

Beyza: yok yani ben de gelirim de...

(beyza ve cle gülmekten bir süre kendilerine gelemezler. hala sebebi anlaşılamamıştır.)

Haziran 09, 2009

afo

aforizmalar:

..... says:
hyatımdakı bır cok seyı o kadr karısık bır duruma soktum kı son yıllarda (18 yaşında. ilkokulda kedi kesti herhalde. ne son yılları lan?)

anne: istedikleri hep hayal dünyası şeyleri.
baba: evet artık ayakları yere basmalı değil mi? hımm.
anne: tabi canım bassın ayakları yere, 11 yaşında artık!!! (kitap fuarı, etraftan duyulan yaran diyaloglar - lan düdükler 30uma geldim aklım 1 karış havada. o yanınızdaki minyatür insan 11 yaşında. bırakın lan aklı havalarda olsun.)

itiraf: eskiden sadece kafamda "giden günlerim oldu" çalardı. şimdi iç sesim oğuzhan olarak konuşuyor. allah belanı versin nevra. çok güzel hareketler bunlar izlemekten karnım ağrıyor. nevra gelmeyeyim oraya.

Haziran 08, 2009

atilla taş geri döndü!

akşama gelicem sana gelicem
uslu durursan çikolata vericem.

Haziran 07, 2009

işte bu

berk (19:23):
 herkes mal ya
 birini tut kolundan çevir
 bak suratına
 mal ya mal





şimdi var ya

-şimdi var ya, aslında ben acıyı çok severim. hayatın ikinci anlamıdır o derece. birincisi fındık. hatta iddia bile ederim dünya fındık yüzünden var oldu. ama kaşınıyorum iki gündür acı yediğimde. karaciğerim çöküyor olabilir (house md izlemenin bünyeye zararları.

-asıl şey var ya; ben çimende oturmayı çok severim. böyle dötüm toprak görsün, tepemde bulut olsun sonracığıma güneş de bulutların arkasından çıksın sonra saklansın falan. rüzgar da olsun abi. ama karınca olmasın. meyve sineği de olmasın.

-asıl şunu pek anlamıyorum, şimdi bu sinekler neden var? geçen günlerde (giden günlerim oldu oğuzhan) bilgisayar masamda 10lu raid tableti buldum. o güne kadar sinek minek yoktu. o gece uyutmadı iki tanesi, kalktım tableti taktım. gittiler. ki benim için mp3 playerımdan sonra en mühim elektrikli cihaz sinek savardır. kaybedeni silerim dünyadan. o derece. ben şimdi şüpheleniyorum, Raid firması evlere girip, masalara tablet bırakıp ortama da sinek mi salıyor? olmaz di mi? olmaz. annemdir, annem. yani annem sinek salmıyordur ortama.

-geçenlerde göbeğinin çıktığından şikayetçi bir arkadaşım, yazlık mont diye bişi var mı lan dedi. hımm. şimdi düşünün acep bunu neden bana sordu. o günlerde östrojenim fazla olsa direk "sen bana şişko mu diyosun?" derdim. ama demedim. yazlık mont dediğimiz hede şudur, LCW'den yada Colinsten alınma bildiğin kısa kollu karelimsi gömlek. hacı bunun içine tişörtü giyersin, üzerine de gömleği çekersin. böyle kuul bir havan olur. gömlekle de tişört uyum sağlamalı, karizma tavan yapar.

zira bu bildiğin mühendis öğrenci kıyafetidir. bilimle kareli gömlek-tişört-kot pantalon üçlüsünün ne ilişkisi var bana sorma. çim biçmeden daha çok anlıyorum. ama bildiğim şey şu, bu kostümü giyip sırta da çanta taktın mı girdiğin ortama bir bilim adamı karizmasıyla girersin, sonrası sana kalmış. ayrıca göbeklilik insanın kendine yakışanı değil karizma göstereni giymesidir.

mesela yann tiersen'i ele alalım. bu amca albüm çıkaracağına yakın inzivaya çekildiği fransanın irlandaya yakın köyünde, semirir. zira habire krep yer şarap içer. yani biliyorum yani. sonra konserler başlayınca artık o içtiği sigaradan mı, sahnede bile içtiği sodadan mı (!) zayıflar. bir nevi kıç uykusuna yatan hayvanın yağ depolaması hadisesi. ancak bu sefer sanırım içtiği sigaranın içindeki maddeyi azalttı yada eskiden hakkaten soda içiyordu artık vurdu kendini şaraba, göbeği salmış. gerizekalının biri de amcaya, kareli gömlek giydirmiş. ama içine tişört giydirmemiş. bildiğin kareli kız gömleği. sonraki konserlerde birileri uyardı herhalde, açmış gömleği içine tişörtü giymiş. aferin yann, adam olacaksın. ama o puantiyeli gömleğin sana yakıştığını söyleyen hatunu vur bence. yaşamasına gerek yok.

-sol tarafımın ateş+kaşıntısı ile birlikte gözlerimde de şişlik başladı. ya bir şeye çok yeni ve çok pis alerji geliştirdim. ya da hem karaciğerim hem böbreğim çöküyor. üre yükselince de insanlar saçmalamaya başlar. evet evet, çoklu sistem çökmesinden 1 saat sonra ölecem. hakkınızı helal edin.

Haziran 01, 2009

so what?

biz ne zaman büyüdük de büyükleri idare eder hale geldik?
ne zaman büyüdüm de uçurtma bile uçurmadığım kafama dank etti?
ne zaman büyüdüm de bisiklete binmek ayıp olur mu diye düşünmeye başladım?

ne zaman 12 sene geçti mezun olalı da, okul arkadaşlarımla buluşup, eskisi gibi gönlümüzce bir gün geçirmek için bazılarımızın çocuklarını annesine bırakması gerekti?

ne zaman layn?

ne zaman???

Mayıs 30, 2009

vardar ovası

bu şarkı al topuklu beyza'ya gelsin. ahahahaha. 

sarı kurdalem sarı

ben esmeri badem ile, ben esmeri fıstık ile, ben esmeri fındık ile beslerim.

eheuh ne güzel lan.

*

*beyza'yı doping testine sokmayı talep ediyorum. kabul edenler? etmeyenler?

kabul edilmiştir.

*beyza hanım'a olay hakkındaki görüşlerini sorduk:

-are you gonna go my way?!   (bi' anlam aramayın. şu an bu şarkıyla dans ettiği için bu cevabı verdi.) 

kayışdağı postası #1

öncelikle açıklama: bu köşem, bu yazı dizim dudullu postası'na ve tabii ki asım bey'e ithaf edilmiş olup, kayışdağı'nda yaşamaya devam ettiğim sürece sizlerle birlikte olacaktır.

flaş-freş haber:

- büşra finito. bitti artık. beyin öldü, beyincik öldü. uludağ limonata'dan zehirlendiği dedikodular arasında. en son, beşiktaş'ın da maçının olduğunu bir türlü idrak edemezken görüldü. şu an sürekli makarna yediği belirtiler arasında. doktorlar bu rahatsızlığı "öğrenci evi sendromu" olarak açıkladı. gelişmelerle sizlerle olacağım.

köşem var yazı-yorum (başlık direk arak):

efenim son günlerde sıcakların artmasıyla birlikte hepimizde bir mıyışma, mayışma, muşmula halleri baş gösterdi.
aha bu kadar, ilk yazı böyle boktan olur zaten. 2. sayıda görüşmek üzere!

sual#1

bu ara dizilere saracağım da, elime geçen ve geçmekte olan ve geçecek olanların haricinde, aklıma düştü bambaşka bir şey. bizim bi E.R.'ımız var idi. ne güzel idi. en güzeli idi hatta. nasıl buluruz ki? torrent var german deutsch falan yazıyor. onlarla idare edilmez mi? nasıl hallolur?

*2

Facebook göçmüşse bu memlekette evrim işlemiyor demektir.

*1

Diyorum ki; insanın omuzlarından inen bir yük nasıl tarif edilebilir acaba?

Bu zamana dek o yüklerinden omuzlarımdan inişi beraberinde hep büyük bir boşluk getirmiştir. İnen yükün ne olduğunun hiçbir önemi yok. Atık da boşaltsanız, depoya biraz saf içme suyu da boşaltsanız aynıdır hikaye. Ama diyorum ki; ipin ucunu bir yerden yakaladıysanız, o ipi salmak ama ucunu bırakmamak gerek.

Şahsen ben kendimi şu dakikada idrar kesem patlayacak gibi şişmişken klozete yapışıp ardından "oh" der vaziyette görüyorum ve o yorgunluğun ardından idrar kesemin hala boşaltma ihtiyacı duyduğunu sanıyorum.

Güzel.
Demek ki normal bir insanım.

Lav ya!

Mayıs 29, 2009

yaşam, evren ve herşey I

evlenmek ve evde kalmak üzerine...

Evren: konserve baliklarin uretim tarihine bak. 3 yildir satilmamis bi kutu tonun ne kadar uzucu bi sey oldugunu dusunebiliyor musun? konserve icin yani. fransada vardi. somon konserveleri fiyat etiketine bakinca
yillar once uretildigini goruyodun.

ben: onlar zaten ölü. ne düşünecekler. konservelerin canlandığı tek yer bekar erkeğin buzdolabıdır.

Mayıs 26, 2009

sıçtık resmen

bahar gelmiş arkadaşım. sen tıkmışsın insanları yok işti, memurluktu, yok öğrencilikti parasızlıktı diye içerilere. pencereden gökyüzünde uçuşan kavak tozlarını izliyoruz.
3 kişilik bir odada çalışan bir memur, bıkmışsa kulaklıkla müzik dinlemekten ve bu yüzden yan masadam hoparlör çalıp bilgisayarına taktıysa, açtıysa kapıyı pencereyi, kova devlet binasının koridorlarında yahuni menuhinin bach icraları çalıyorsa, bunun sorumlusu kimdir? nevra değil midir gecenin bir yarısı gülben ergen dinleten bu memura? yan masasında çalışan iş akradaşı değil midir bütün gün ferhat göçer dinleyen? bu bir esaret değil midir memurun hassas sanatçı ruhu için? peki bu eziyetten kurtulan ve bangır bangır müziği sokağa salan memur kendini esaretin bedelindeki andy dufreyn gibi hissetmez mi? hisseder. mutlu mudur? mutludur delicesine.

peki sorarım size, okula gitmediği halde parasızlıktan kıçını kırıp evinde oturan masum tercümanlık öğrencisi açmış tarkan dinliyorsa ve "gözlerinden okunuyor beni seviyorsun" diyerek gerdan kırıp göbek atıyorsa (görmedim söyleyenlerin yalancısıyım, o kalas nasıl göbek atacak meraklardayım :s) kimdir bunun sorumlusu arkadaşım?

evrim bize bunu yapıyorsun ya ben sana hadi lan hiç bişi demiyorum.


son dakika gelişmesi: çalan şarkı - rolling stones - you cant get always what you want. oynayan - şoför sıtkı. kapıdan girdi müziği duydu oynadı. ikinci bir istiklal caddesi vakası yaşandı. çok mutluyum lan.

gel beraber mesut olalım!

şimdi bunu paylaşmam gerek, bu konuda mutabık olalım.

gül döktüm yollarına dinliyorum da şimdi. bi oynuyorum ki sormayın dillere destan. neyse ki konumuz bu değil. maruzatım şudur ki; benim bu çocukken dinlediğimiz şarkılara ait kafamda fotoğraflar var. yani görüntüler diyeyim. mesela bu şarkı, gül döktüm yollarına, bana gayet sapsarı bir fotoğraf gösteriyor. hani yaz fotoğrafları sarı olur ya güneşten, onun gibi. sanki dedemin bahçedeyiz de, o meydana karşı taraftan bakan bir fotoğraf var. şimdi anlatamadım ama yani bu çok tuhaf. her şarkı için kısmen bir şeyler var. bazılarında da mesela, bayram günü bizim eski evin önünde, belsa plaza'nın o avlusunda koşturuyoruz. nebi abim var. ortalıkta başka insan yok çünkü plaza dükkanları kapalı ve bayram sabahı. ama yine güneş var. çok tuhaf.


ben tarkan'layım bu ara. hayırlara gitsin. bi de, tarkan'ın şarkıda uzun hava çektikten sonraki daha da oynak kısma bayılıyorum. koro eşliğinde lütfen bir gün icra edelim. lütfen! ama güneşli olsun.

şarkı da burada.

ekleme: ben "mesut" sözcüğünü bu şarkıyla öğrendim sanırım. çünkü şarkıyı duyunca direk mesut geliyor aklıma. sözcük yani.

lan ikinci ekleme de var: bu üstteki eklemenin ilk cümlesi şeye benzememiş mi? "ben bilmemneyi bu şarkıyla öğrendim, saadeti bu şarkıda tattım. bir şeyi daha öğrendim bu şarkıyla, her şeye sahip olmak isteyen elindekini de kaybediyor."

asdhlajdhkasjdhjask harika şarkı.

Mayıs 25, 2009

patates

ne büyük nimet.

Mayıs 24, 2009

reklamlar

pankart okunmadan nasıl reklam yapıyorsam... neyse yaptık yapacağımız kadar. 

ilk kaydımın da böyle mal olmasını istemezdim ama bunu da koymasaydım yazmam için baya beklemeniz gerekecekti. her şey sizin için.

intikam!

gençler, özellikle berranım, beyza durmadı sizin için çalışmaya devam ediyor.

bilmeyenler için önce kısaca olayı geçeyim: üst kat komşum NEVRA oğuzhan-gülben düeti olan "beni alsaleeaaar, ipe koysaleeaaar" şarkısını gece yarısı dinleyerek sevgili kuzenim berranımın bilinçaltına şarkıyı yerleştirip dünyaya müthiş bir kötülük etmişler idi.

ve bunu yapmayı sürdürdüler. gece 3'te 4'te hala duyarım gülben'i.

peki şu sevgili kuzeniniz boş durur mu? hacı inletiyorum ortalığı. biliyorsunuz ki şu an evdeki diğer kişi yani spica, disko kralı'nda oturuyor okan bayülgen'in tam arkasında. kabak gibi ortada şerefsiz. cankan dinlemeye gitmiş. hiç de söylemedi he. neyse, ben inletiyorum ortalığı. o varken yapamıyorum kızıyor da, şimdi Nevra ne dinliyor bi bilin bakalım?

whereever i may roam!
sırada fear of the dark var. damarlarına işleyeceğim hevimetali. görecekler günlerini.

oğuzhana koyim size bişe olmasın. öpücükler şekerim.

Mayıs 23, 2009

soruyorum: neden?

neden başınız biri çekiçle vurmuş gibi ağrırken, odanızdaki sadece adsl için mevcut telefon zırıl zırıl çalar. ve neden arayanın telekomun sapık spikeri olduğunu bile bile o telefonu açarsınız? neden?

cevabı olan varsa yazmazsa hortlarım.

Mayıs 22, 2009

uyarıyorum!

ben teklif ettim, ben açtım, ben yazdım orasını burasını ama, yine de söyleyeyim: bu blog benimkinden fazla izlenirse çocuğumu keserim! keserim!

blogumuzun altın kuralları üzerinde çalışıyorum, yakında hammurabi'den daha beter bir şekilde burada olacağım.

küller ve karlar

Gregory Colbert'in fotoğraflarını ilk gördüğümde pek de bana göre olmadığını düşünmüştüm. Kumlar, sarı tonlar, afrika. Ama yine de görüntüler muhteşemdi. Muhteşemdi ama yine de soru işareti vardı, bunları nasıl çekti. Yıllar sonra gelen afedersin boru gibi cevap. Gregoru Colbert fotoğraf çekmemiş, film çekmiş ve biz filmden karelere bakmışız fotoğraf diye. İzlediğim şey, bugüne kadar izlediğim en güzel kısa film parçasıydı. Buyrunuz.