Zannederdim ki yıllar geçecek, ben büyüyecem ve olgunlaşacam ve Douglas Adams benim için tıpkı diğer sevdiklerim gibi uzaklarda hoş bir hatıra olarak kalacak.
Öyle olmadı.
Yann Tiersen, kötü günlerin en içsel dostu olarak (asla hüzünlü bulmadığımı, aksine çok da umut verici besteleri olduğunu düşündüğümü bilmenizi isterim.) uzaktan bakıp gülümsediğim, çok nadide anlarda dinlediğim bir bestekar oldu mesela.
Zaten artık müzik de dinlemiyorum.
Bir önceki postu da ben yazmıştım. Higgs Bozonu bulundu sandığımız zaman. Sonra Beyza'nın gelip çok ihmal ettik çok demesi sayılmaz. Ayrıca artık kendisi "evrimin sıçtığı nokta"dan bir miktar uzakta.
Ah of, tv.de yine bir takım salaklar salak salak konuşuyor.
Neyse,
Ben, hayatımın tuhaf bir aşamasına geldim. Her istediğim olmuş gibi, yaşadığım her şeyden memnunmuşum gibi, eski dertlerim olmadığı gibi, yeni dertler için bile üzülemiyor, dertlenemiyor, sinirlenemiyormuşum gibi.
Bunca gün sonra gelip buraya yazmamın tabii ki bir kaç sebebi var.
1-kendi yazdığım yeri kapadım başka bir hale çevirdim. orada kimseye içimi dökemem.
2-o kadar çok yaşıyorum ki yazmazsam çatlayabileceğim bir dönemden geçiyor olabilirim.
3-günlük tutmak, düzenli yazmak bence son derece akıl sağlığını koruyucu. bunun yanında tarihsel olarak da bir şeyin ne zaman olduğunu hatırlamanın en güzel yolu.
tabii ben dağınık kafalı bir insan olduğum için, gidip bazılarını deftere, bazılarını facebooka, bazılarını buraya yazacağım. ama eninde sonunda son 3 yıldan daha çok yazacağım. yoksa çatlarım.
Evet, sonunda beklenen oldu. Ben Fizikçi olma yolunda ilk ciddi adımı attım. Aksi gibi çalışkan bir öğrenci olma yolunda da mantıklı adımlar atıyorum. Alışamadığım kısmı gerçekten çalışıyor oluşum. Son bir senede İngilizce çalıştığım gibi de değil üstelik, akşamları bir çalışma odasında kapanıp saatlerce kalırcasına yani saçma saatlerce kalıyorum zaten lan. İngilizceyi osmos yoluyla öğrendiğimi söyleyen arkadaşım haksız değildi. Aynen öyle öğrendim. O yüzden de şu anda maksimum okuyan ve dinleyen birinin yanında bir kelime konuşamayıp 10 kelime yanyana yazamayan biriyim.
Neyse, ben büyüdüm. O kadar büyüdüm ki, bugün canımı sıkması gereken iki şey oldu. Canım sıkılmadı. Ama aptala bağladım. Normalde bu iki şeyin (muhtemelen insancıkların aklına beni bozmak ya da kırmak dahi gelmemiştir ama eylemler ve söylemler biraz tuhaftı) beni somurtturması, belki ağlattırması, daha fenası o insanları bir süre görmemek istettirmesi gerekmekteydi. Ama tam tersine...
Oturdum çalıştım. Sadece belki ben de saçma bir samimiyet sergilemişimdir dedim ve kibarca bir adım geri çektim kendimi.
Ben, Cle, 34 yaşında, birilerinin benden hoşlanmamasını ve hatta belki sadece kibarlıktan benle hoş sohbet etmesini normal karşıladım.
İşte bu bana biraz tuhaf geliyor. Yazmak isteyecek kadar tuhaf, hiç bir şey olmamışcasına sakin.
Neyse,
Tabii yine Douglas Adams'a sığındım. Çünkü şimdilerde çalışmak, odaklanmak, sakinleşmek için bir sese, birine, bir şeye ihtiyacım olmasa bile, eski bir sakinleşme aracı olarak insan sesi dinleme alışkanlığıma geri döndüm. Dönemedim a.k.
Olm noldu lan bana?
Neyse, iyi bir şey olmuş ki, her şey son derece normal geliyor. Oh çok şükür :)
Neticede artık daha çok görüşeceğiz.
Ben daha çok yaşıyorum ve yazınca geri dönüp bakması daha güzel oluyor. Kolay da.
F=m.a