Kasım 09, 2014

Calculus'tan 0 almanın Dayanılmaz Dayanılmazlığı

Az önce Calculus'un ilk vizesinden 0 almaya karar verip, Kimya
Lab.ının sınavına çalışmaya başladım.
Yarın ikisinden de sınavım var da.
Ben yaşamaya programlıyımdır. Bu yüzden de ne şartta olursa olsun
hayatımı devam ettirecek temel gereksinimlerimi sağlıyorum. Bir
tanesini bile sağlayamadığım zaman arıza veriyorum çünkü. Mesela
hareket halinde olmak, mesela okumak, mesela konuşacak değişik insan
bulmak.

--Bundan sonrası, " İstanbul yorgunluğu, koşturması, çilesi umarım değiyordur." diyen bir arkadaşıma yazdığım cevap--

Uzun uzun yazdım günlük yolculuğumu blogda :) Bir daha yazmıyorum. Ben
çok sıkılmıştım Ben de arada soruyorum, kendimi mi ikna
ediyorum diye. Hayır. Saatlerce çalışmak zorunda olduğum için
insanlardan kopmam gereken bir bölümde okumak, bu yaştan sonra bu
tempoya kendini bodoslama bırakmak delilik gibi. Ama değil, bana lazım
olan buydu.

Sana da lazım olan şu an yaşadığın şeymiş demek ki. Yoksa kimse de
sana, Trabzon için delilik olan o işi yaptıramazdı.
Çocuklar her zaman iyi gelir ya insana. Hele bizim illerdeki gibi
şımarmaktan dayak manyağı olmanın eşiğine gelmemiş çocuklar.

Ben bahane buluyorum sanıyordum ama sanırım bahaneleri hep doğru
zamanı beklediğim için buluyormuşum. Geldiğimden beri, daha doğrusu şu
Sony'yi alana kadar fotoğraf çekmiyordum doğru düzgün. Hatta senle
tartıştık da. Benim fotoğraf çekebilmem için yalnız olmam
gerekiyormuş. Kimsenin bana karışmaması, iyi ve kötü anlamda, ayağıma
bağ olmaması gerekiyormuş. Bunu da yolda kendimle gezerken anladım.
Oysa hep tam tersini düşündüğümü sanırdım. Gerçi ilk geldiğim zaman
"buraların fotoğrafı da yalnız çekiliyormuş, kalabalık olmamak
gerekiyormuş" gibi bir şeyler demiştim, yazmıştım da bulurum şimdi.
Hatta şu delilik içinde 2 kere fotoğraf bastırmaya gittim.
Bilgisayarımın tamirden gelmesini bekliyorum, yine bir pazar günü
gidip Sirkeci'de seçtiğim fotoğrafları bastıracam.

Bir de aklım hep gönüllülük işindeydi. Ne yapacağımı bilmiyordum,
gerçekten tarafsız, hiç ayırt etmeden yardıma muhtaç insanlara yardım
eden bir yer arıyordum. Şu anda tüm görme engellilerin raporunu faks
çekip üye olduğu e-kütüphanenin bağlı olduğu birimde çalışıyorum :) Ve
Otostopçunun Galaksi Rehberi seslendirilmemiş! İnanabiliyor musun?
Cumartesi gününün en sevindirici haberiydi.

Bu arada, sırasıyla her şeyim bozuldu. Bilgisayarım, harddiskim,
tabletimin ekranı  kırıldı, telefonum yere düştü sizlere ömür. Hepsi
de 1 haftanın içinde oldu. Sonra her gün saçma sapan şeyler oluyor,
bir gün otobüsün altına giriyordum; öyle salak salak karşıya
geçecekken, bir gün elektronik kartım çalışmadı kapıda kaldım. En son
bugün tam ben asansöre bindim ve elektrikler kesildi, ben asansörden
de korkarım üstelik, bir kere düştüm de, neyse asansörde kaldım
düşmekten korkarak... Çünkü sürekli hareket halindeyim. Benim başıma
bir şey gelmesin de kimin başına gelsin.

Ama işte günde 9 araç değiştirirken, ruh halim değişirken, kendimi
ikna ederken, kendimle bu kadar başbaşa kalıp, sürekli insanlarla
içiçe olurken, ben ben oluyorum. Ben oluyorum :)

Değiyor gibi, belki değmiyordur. 34 yaşında olunca insan inan karar
veremiyor değip değmediğine. Ama içimde mutluyum, "bu benim hikayem"
dedim bugün. O kadar içimden dedim ki, kendim bile şaşırdım bu kararlı
halime.
Büyümenin en tatlı yerindeyim, hayatımdan ve kendimden en razı olduğum yerde.
Bu mektubu iyi sakla.
Belki bu kadar mutluluk yüzünden ölümüm gelmiş olabilir. Fotoğraflarla
birlikte saklarsın :)
Daha sık yaz.
B.

Hiç yorum yok: